Geçen yılki teknoloji raporumuzun sunumunda, aşının bulunması ile 2021’de yeni bir hayat başlayabilir diye düşünmüştük. Kısa bir ara insanlığın bakış açısında farklar yaratabilir diye ummuştuk. Boğaz’daki yunusları görmeyi tercih etsek de Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj, 2021’in, Yaşar Kemal’in Binboğalar Efsanesi kitabındaki “sonraki yıl” gibi olacağını gösterdi. Hayat, 2020 Mart öncesinde kaldığı yerden devam edeceğini olanca çıplaklığıyla hissettirdi. İki yıl kişisel hayatlarımızda uzun bir süre sayılmasa da kısacık da diyebileceğimiz bir süre değil. Ancak insanlık tarihine bakınca da hemen hemen önemsiz sayılabilecek bir zaman dilimi. “Ama bu iki yılın etkisi çok büyük oldu.” desek de hayat kaldığı yerden akmaya başladı mı? Sorunun cevabı için 2021’de olanları şöyle bir hatırlamak yardımcı olacaktır.
Ocak’ın başında Amerika’da kongre binası baskını yaşandı. Çin’in yükselişi ile demokrasi arasındaki bağın koptuğu söylemlerinin öne çıktığı bir dönemde, 2021 şok edici bir değişiklikle başladı. Baskının yaşandığı gün, Klaus Schwab ve Peter Vanham’ın yazdığı, “Paydaş Kapitalizmi: Gelişim, İnsanlık ve Gezegenimiz için Çalışan Küresel Ekonomi” isimli bir kitap yayınlandı. Bu kitap, kapitalizmin sorunları ve değişiminin gerekliliği üzerine son dönemde yazılan birçok kitaptan sadece biriydi. Sürüdürülebilirlik kelimesinin hayatın her alanında kullanılmaya başlandığı bir yılda, Biden başkan seçilir seçilmez, Paris İklim Anlaşması’na dahil olduğunu duyurdu. Eylül ayında Çin, kendi ülkesi dışındaki, kömürle çalışan termik santrallerin finansmanını durdurduğunu açıkladı. Ancak Birleşmiş Milletler’in Ağustos’taki raporu, iklim krizinin dünya için ölümcül sonuçlar yaratabilecek bir aşamaya geldiğini belirtiyordu. Aşıların etkisiyle zayıflayan pandemi sonrasında, karbon tüketimindeki sıçrama da iyimser bir tablo çizmemişti. Bütün bunlara ek olarak; küresel tedarik ağında aksamalar yaşanmaya başlandı. Amerika ve Çin arasında şirketler, diplomatlar ve ürünler üzerindeki yasaklama yarışı, 2022 Pekin olimpiyatlarına diplomatik temsilci göndermeme noktasına kadar geldi. Çin, Tayvan üzerindeki baskısını savaş uçakları vasıtasıyla arttırdı. Buna karşılık Amerika, Avustralya ve İngiltere arasında Hint Denizi’ni ve Pasifik Okyanusu’nu kapsayan askeri bir iş birliği başlattı. Özetle, Çin’in yükselişinin geldiği aşama nedeniyle, Amerika ile kutuplaşma artarken, çevre sorunları konusunda iş birliği yapılmaya çalışılsa da somut sonuç elde edilemedi.
Bunlara karşılık teknoloji tarafında neler oldu diye bakacak olursak; 2021’e blok zincir bazlı teknolojiler damga vurdu diyebiliriz. Dünyadaki tüm çalkalanmalara paralel olarak, kripto paralarda çok büyük değer kazanımları oldu. Farklı alanlarda çoğu da sanal ortamlarda kullanılabilecek alt coin’ler üzerinden inanılmaz gelirler elde edildi. Merkezi kontrolü ortadan kaldıran blok zincir teknolojisi üzerine inşa edilen merkeziyetsiz finans ürünleri öne çıktı. Doğası gereği sınırları ortadan kaldırdığı için de başta göçmenler olmak üzere kolaylıklar sağladığı gibi devletlerin önlemlerini de beraberinde getirdi. Çin, Eylül ayında kripto ticaretini yasakladı. Yıl sonuna doğru da Amerika’da kripto konusunda düzenlemelerin geldiğini gördük. Bu konuda dikkat çekilmesi gereken en önemli konulardan biri de Silikon Vadisi’nin önde gelen risk sermayesi şirketlerinden Andreessen Horowitz’in yatırımları. Bu kurumun kripto konusundaki yatırımlarının toplam değeri 3 milyar doları aşmış durumda. Son olarak da Goldfinch isimli merkeziyetsiz finans startup’ına yatırım yaptı. Goldfinch teminatsız kredi kullandıran bir çözüm sunuyor. Yarattığı kredi hacminden en çok faydalanan ilk üç ülke Kenya, Nijerya ve Uganda. Kapitalizmin siyasal sistemde yarattığı çalkantılar, gelir adaletsizliği ve çevre sorunlarının doğurduğu göç ve göçmen sayısındaki artış, merkezi hükümetler tarafından yönetilemezken, merkezi olmayan blok zincir teknolojileri çözümler üretebiliyor.
2021’de öne çıkan teknolojiler arasında en önemlilerden biri de metaverse oldu. Metaverse’ü anlamak için bilgisayar oyunlarının hayatımıza ilk girdiği zamanlara dönmek büyük kolaylık sağlayacaktır diye düşünüyorum. Bilgisayar oyunları çoğumuzun hayatına atari salonlarıyla girdi. Evinde bilgisayarı olmayan çoğunluk, aldığı jetonlarla ilk bilgisayar oyununu deneyimledi. Evlerdeki bilgisayarlar arttıkça oyunlarda kendi karakterlerimizi yarattık. Bir sonraki seviyeye geçmek veya oyunda değerli bir varlığı elde etmek için bilgisayar başında saatler geçirdik. Kazandığımız sanal varlıkları arkadaşlarımızla paylaştık. Daha çabuk ilerlemek için yeri geldi kredi kartı aracılığıyla, gerçek parayla dijital varlık aldık. Yavaş yavaş jetonlar, coin’lere dönüştü. Zaman harcayıp aldığımız dijital varlıklar, emek harcanıp kazanılan varlıklar oluverdi. Sınırlar olmadan aynı dünyada buluşanlar için kredi kartlarının yerine kripto paralar geçiverdi. Pandemi dönemiyle fiziksel işlerimiz, eğitimimiz de dijital ortama taşınınca, sanal ortamda fiziksel dünyamızın birebir eşleniğini yaratma fikri hepimizce benimsendi. Sanırım bu aşamayı da metaverse olarak adlandırıyoruz. Bu sanal dünyaya parasal karşılığı olmayan fiziksel varlıklarımızı sokmak için de NFT’leri kullanıyoruz. Artık internet de tek elden yönetilemez deyip web 3.0 üzerinde harıl harıl çalışıyoruz.
Küreselleşme ve kapitalizmin yarattığı sorunlar, küreselleşme sonrası göçü engellemek için yükseltilen duvarlar, sanal dünyamızla aşılmaya çalışılıyor. En önemlisi de bu yapıyı büyük sermaye sahipleri destekliyor. Hepimizin uyum sağlamakta zorlandığı bu çalkantılı dönemi anlamak için teknoloji dışında sosyal bilim okumaları ve sanata dair önerilerde bulunma, uzun uzun çözümlemeler yapmaktan daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
Çin’in yükselişi, küreselleşmenin sorunları, dünya üzerindeki hakim merkezin değişmekte olduğu ayyuka çıktığı için yeni kitaplara değil de bu durumun gelmekte olduğunu yıllar yıl lar önce tespit eden bir kitaba referansla başlayalım, Giovanni Arrighi’nin “Uzun Yirminci Yüzyıl” isimli eseri. Kitabın arka kapağındaki açıklama 2021’deki durumumuzu en iyi şekilde özetliyor:
“Arrgihi, Braudel’in yaklaşımını izleyerek kapitalizmin tarihinin ekonomik ve siyasal güç ağlarını yeni bir biçimde kurgulayan yeni bir hegemonyacı gücün, dünya ölçeğinde giderek genişleyen ekonomik alanlarının denetimini ele geçirmeyi başardığı birbirini izleyen “uzun yüzyıllardan” oluştuğunu belirtmektedir. Bu eserde, hegemonyacı sınıflar ve devletler tarafından sermaye, devlet gücü ve jeopolitik arasında kurulan tarihsel ilişkilerin yavaş yavaş belirmeleri ve doğuşları, dünya ölçeğinde tarihsel önem kazanmaları ve şiddetli bir biçimde yerlerini başka türden ilişkilere terk etmelerini ayrıntılı bir şekilde incelemektedir.”
Alıntıda adı geçen Braudel’in, tarihçilerin kutbu Halil İnalcık’ın yöntemsel olarak referans aldığı Annales okulunun kurucusu olduğunu belirtmekte büyük fayda var.
Teknoloji, 2021 yılında merkeziyetsiz blok zincir teknolojilerine, sanal dünyaya ve aşılar nedeniyle biyoteknolojiye odaklandığı için hızlanan uzay yarışını, uydular üzerinden internet sağlanmasını hafife almamak gerekiyor. 2021’in sonunda hepimize dünyanın küçüklüğünü, uzayın enginliğini hatırlatan Adam Mckay imzalı “Don’t Look Up” filmi dünyamıza, unutma eğiliminde olduğumuz bir perspektiften eleştiri getiriyor.
2022’in hepimize sağlık ve huzur getirmesi dileğiyle…