ChatGPT
Upper Intermediate seviyesinde, İngilizce dilinde daha karmaşık yapılar ve ifadeler öğrenmeye başlarsınız. İşte bu seviyeye uygun bazı yaygın İngilizce kelimeler ve bunların cümle içinde kullanım örnekleri:
- Accomplish (Başarmak): We need to accomplish our tasks by the end of the day.
- (Gün sonuna kadar görevlerimizi başarmamız gerekiyor.)
- Determine (Belirlemek): The detective was able to determine who the culprit was.
- (Dedektif suçlunun kim olduğunu belirlemeyi başardı.)
- Establish (Kurmak): They aim to establish a new business in this town.
- (Bu kasabada yeni bir iş kurmayı hedefliyorlar.)
- Evaluate (Değerlendirmek): The teacher will evaluate our presentations next week.
- (Öğretmen gelecek hafta sunumlarımızı değerlendirecek.)
- Implement (Uygulamak): The company decided to implement a new marketing strategy.
- (Şirket yeni bir pazarlama stratejisi uygulama kararı aldı.)
- Perceive (Algılamak): He perceives things differently than most people.
- (O, çoğu kişiden farklı olarak şeyleri algılar.)
- Significant (Önemli): There's been a significant increase in the price of goods.
- (Malların fiyatında önemli bir artış oldu.)
- Contribute (Katkıda bulunmak): We should all contribute to the clean-up effort.
- (Hepimizin temizlik çabasına katkıda bulunmalıyız.)
- Relevant (İlgili, Alakalı): Make sure your presentation is relevant to the topic.
- (Sunumunuzun konuyla ilgili olduğundan emin olun.)
- Essential (Hayati, Çok önemli): It's essential to have a good understanding of English grammar.
- (İngilizce dilbilgisini iyi anlamak hayati önem taşır.)
- Consistent (Tutarlı): His behaviour has been very consistent.
- (Davranışı çok tutarlıydı.)
- Efficient (Verimli): The new system is more efficient than the old one.
- (Yeni sistem, eskisinden daha verimli.)
- Prioritize (Önceliklendirmek): You need to prioritize your tasks to be more effective.
- (Daha etkili olmak için görevlerinizi önceliklendirmeniz gerekiyor.)
- Demonstrate (Göstermek): The teacher will demonstrate how to do the experiment.
- (Öğretmen deneyi nasıl yapacağını gösterecek.)
- Acknowledge (Kabul etmek): She acknowledged that she had made a mistake.
- (Bir hata yaptığını kabul etti.)
- Inevitable (Kaçınılmaz): It seems that the increase in the price of petrol is inevitable.
- (Benzinin fiyatındaki artışın kaçınılmaz olduğu görünüyor.)
- Simultaneously (Eş zamanlı olarak): They were all talking simultaneously and it was very noisy.
- (Hepsi eş zamanlı olarak konuşuyordu ve çok gürültülüydü.)
- Substantial (Önemli, ciddi): There has been a substantial change in the company's direction.
- (Şirketin yönünde önemli bir değişiklik oldu.)
- Precise (Kesin): We need precise measurements for the experiment.
- (Deney için kesin ölçümlere ihtiyacımız var.)
- Reluctant (İsteksiz): He was reluctant to accept the truth.
- (Gerçeği kabul etmekte isteksizdi.)
- Acquire (Edinmek): He has acquired a good command of English.
- (İyi bir İngilizce hakimiyeti edindi.)
- Elaborate (Ayrıntılı, karmaşık): He gave a very elaborate explanation of his plan.
- (Planı hakkında çok ayrıntılı bir açıklama yaptı.)
- Preserve (Korumak): We must preserve our natural resources.
- (Doğal kaynaklarımızı korumalıyız.)
- Ambiguous (Belirsiz, çift anlamlı): His speech was somewhat ambiguous.
- (Konuşması biraz belirsizdi.)
- Explicit (Açık, belirgin): He gave me explicit instructions on what to do.
- (Ne yapmam gerektiği konusunda bana açık talimatlar verdi.)
- Underestimate (Hafife almak): Never underestimate the power of a good education.
- (İyi bir eğitimin gücünü asla hafife almayın.)
- Neglect (İhmal etmek): We must not neglect our health.
- (Sağlığımızı ihmal etmemeliyiz.)
- Diminish (Azaltmak): We need to diminish our spending.
- (Harcamalarımızı azaltmamız gerekiyor.)
- Fluctuate (Dalgalanmak): The stock market can fluctuate rapidly.
- (Hisse senedi piyasası hızla dalgalanabilir.)
- Simulate (Taklit etmek, simülasyon yapmak): The computer program simulates a real-life situation.
- (Bilgisayar programı gerçek bir durumu simüle eder.)
- Emphasize (Vurgulamak): The importance of daily exercise is often emphasized by doctors.
- (Doktorlar genellikle günlük egzersizin önemini vurgularlar.)
- Constrain (Kısıtlamak): Lack of funds has been a major constraint on the project's progress.
- (Fon eksikliği, projenin ilerlemesi üzerinde büyük bir kısıtlama olmuştur.)
- Enhance (Artırmak, geliştirmek): Reading regularly will enhance your vocabulary.
- (Düzenli okumak kelime dağarcığınızı artıracaktır.)
- Refine (Araştırmak, geliştirmek): She needs to refine her research skills.
- (Araştırma becerilerini geliştirmesi gerekiyor.)
- Perpetuate (Sürdürmek): The media has the power to perpetuate stereotypes.
- (Medyanın, stereotipleri sürdürme gücü vardır.)
- Inherent (Doğuştan gelen, öz): There are inherent risks in starting a new business.
- (Yeni bir iş başlatmada doğuştan gelen riskler vardır.)
- Coherent (Tutarlı, uyumlu): He presented a coherent argument in his essay.
- (Kompozisyonunda tutarlı bir argüman sundu.)
- Exceed (Aşmak, geçmek): The final cost of the project exceeded our initial estimates.
- (Projenin son maliyeti, ilk tahminlerimizi aştı.)
- Adhere (Uymak, yapışmak): It's important to adhere to the guidelines.
- (Yönergeleri takip etmek önemlidir.)
- Presume (Varsaymak): We can't presume that she will agree with us.
- (Onun bizimle aynı fikirde olacağını varsayamayız.)
- Flourish (Gelişmek, büyümek): With the right care, these plants will flourish.
- (Doğru bakımla bu bitkiler gelişecek.)
- Assess (Değerlendirmek): We need to assess the situation before making a decision.
- (Bir karar vermeden önce durumu değerlendirmemiz gerekiyor.)
- Verify (Doğrulamak): Can you verify the accuracy of this information?
- (Bu bilginin doğruluğunu doğrulayabilir misiniz?)
- Allocate (Ayrıtmak): They will allocate funds for the development of the project.
- (Projeyi geliştirmek için fon ayıracaklar.)
- Cooperate (İşbirliği yapmak): We must cooperate to complete this task efficiently.
- (Bu görevi etkin bir şekilde tamamlamak için işbirliği yapmalıyız.)
- Simultaneously (Aynı anda): We need to handle multiple tasks simultaneously.
- (Aynı anda birden çok görevi ele almalıyız.)
- Reveal (Açığa çıkarmak): The investigation will reveal the truth.
- (Soruşturma gerçeği ortaya çıkaracak.)
- Precise (Kesin): We need a precise measurement for this recipe.
- (Bu tarif için kesin bir ölçüm gerekiyor.)
- Obtain (Elde etmek): You need to work hard to obtain good results.
- (İyi sonuçlar elde etmek için çok çalışmalısınız.)
- Interpret (Yorumlamak): Can you interpret these results for me?
- (Bu sonuçları benim için yorumlar mısın?)
- Identify (Tanımlamak, belirlemek): It's important to identify your strengths and weaknesses.
- (Güçlü ve zayıf yönlerinizi belirlemek önemlidir.)
- Compete (Yarışmak): Several companies are competing for the contract.
- (Birkaç şirket sözleşme için yarışıyor.)
- Innovate (Yenilik yapmak): Companies need to innovate to stay ahead of their competitors.
- (Şirketlerin rakiplerinin önünde kalabilmek için yenilik yapmaları gerekiyor.)
- Eliminate (Elimine etmek): We need to eliminate any potential risks.
- (Herhangi bir potansiyel riski elimine etmemiz gerekiyor.)
- Modify (Değiştirmek, düzeltmek): You may need to modify your plan.
- (Planınızı değiştirmeniz gerekebilir.)
- Retain (Tutmak, korumak): The company is struggling to retain its employees.
- (Şirket, çalışanlarını tutmakta zorlanıyor.)
- Sustain (Sürdürmek): It's difficult to sustain this level of work without any breaks.
- (Hiç mola vermeden bu seviyede çalışmayı sürdürmek zor.)
- Withdraw (Çekilmek, geri çekilmek): The company decided to withdraw its product from the market.
- (Şirket, ürününü piyasadan çekme kararı aldı.)
- Negotiate (Müzakere etmek): They are negotiating a new contract.
- (Yeni bir sözleşme müzakere ediyorlar.)
- Persuade (İkna etmek): He tried to persuade her to stay.
- (Onu kalması için ikna etmeye çalıştı.)
- Validate (Doğrulamak): We need to validate these results before we can proceed.
- (İlerleyebilmemiz için bu sonuçları doğrulamamız gerekiyor.)
- Distinguish (Ayırt etmek): It's important to distinguish between fact and opinion.
- (Gerçek ve fikir arasındaki farkı ayırt etmek önemlidir.)
- Interact (Etkileşimde bulunmak): Children learn by interacting with each other.
- (Çocuklar birbirleriyle etkileşimde bulunarak öğrenirler.)
- Implement (Uygulamak): We need to implement these changes as soon as possible.
- (Bu değişiklikleri mümkün olan en kısa sürede uygulamamız gerekiyor.)
- Collaborate (İşbirliği yapmak): We will need to collaborate with other departments to solve this problem.
- (Bu problemi çözmek için diğer bölümlerle işbirliği yapmamız gerekecek.)
- Overcome (Üstesinden gelmek): We have many challenges to overcome.
- (Üstesinden gelmemiz gereken birçok zorluk var.)
- Motivate (Motive etmek): Good leaders know how to motivate their teams.
- (İyi liderler, ekiplerini nasıl motive edeceklerini bilirler.)
- Compensate (Telafi etmek): Nothing can compensate for the loss of a loved one.
- (Sevilen bir kişinin kaybını hiçbir şey telafi edemez.)
- Justify (Haklı çıkarmak, gerekçelendirmek): You will need to justify your decision.
- (Kararınızı gerekçelendirmeniz gerekecek.)
- Endure (Dayanmak, katlanmak): She had to endure a long wait before hearing the news.
- (Haberleri duymadan önce uzun bir bekleyişe katlanmak zorunda kaldı.)
- Restrict (Kısıtlamak): The government may restrict travel to certain countries.
- (Hükümet, belirli ülkelere yapılan seyahatleri kısıtlayabilir.)
- Comply (Uymak): We must comply with the rules and regulations.
- (Kurallara ve düzenlemelere uymalıyız.)
- Evaluate (Değerlendirmek): We need to evaluate the effectiveness of this method.
- (Bu yöntemin etkinliğini değerlendirmemiz gerekiyor.)
- Commence (Başlamak): The meeting will commence at 10 a.m.
- (Toplantı saat 10'da başlayacak.)
- Enhance (Artırmak, iyileştirmek): We need to enhance our marketing strategies to attract more customers.
- (Daha fazla müşteri çekmek için pazarlama stratejilerimizi geliştirmemiz gerekiyor.)
- Merge (Birleşmek): Two major companies decided to merge.
- (İki büyük şirket birleşmeye karar verdi.)
- Deviate (Sapmak, yoldan çıkmak): We should not deviate from our original plan.
- (Orijinal planımızdan sapmamalıyız.)
- Consolidate (Güçlendirmek, sağlamlaştırmak): We need to consolidate our efforts to achieve our goals.
- (Hedeflerimize ulaşmak için çabalarımızı güçlendirmemiz gerekiyor.)
- Dedicate (Adamak): She dedicated her life to helping others.
- (Hayatını başkalarına yardım etmeye adadı.)
- Exploit (Faydalanmak, sömürmek): We need to exploit our resources more efficiently.
- (Kaynaklarımızdan daha etkin bir şekilde yararlanmamız gerekiyor.)
- Fluctuate (Dalgalanmak, değişmek): The stock market can fluctuate greatly in a single day.
- (Borsa, tek bir günde büyük ölçüde dalgalanabilir.)
- Diminish (Azalmak, eksilmek): The company's profits have been diminishing over the past year.
- (Şirketin karları geçen yıl boyunca azalmıştır.)
- Contradict (Çelişmek, karşı çıkmak): His statement contradicts the facts.
- (Onun ifadesi, gerçeklerle çelişiyor.)
- Persist (Israr etmek, sürdürmek): If symptoms persist, consult a doctor.
- (Belirtiler devam ederse bir doktora başvurun.)
- Accelerate (Hızlandırmak): The company is trying to accelerate its growth.
- (Şirket, büyümesini hızlandırmaya çalışıyor.)
- Integrate (Entegre etmek, bütünleştirmek): We need to better integrate technology into our workflow.
- (Teknolojiyi iş akışımıza daha iyi entegre etmemiz gerekiyor.)
- Prohibit (Yasaklamak): Smoking is prohibited in this area.
- (Bu alanda sigara içmek yasaktır.)
- Underestimate (Hafife almak, küçümsemek): Never underestimate the power of a good education.
- (Bir iyi eğitimin gücünü asla küçümsemeyin.)
- Generate (Üretmek, oluşturmak): The new policy will generate a lot of debate.
- (Yeni politika çok tartışma oluşturacak.)
- Simulate (Taklit etmek, simülasyonunu yapmak): Pilots train using flight simulators to simulate real flight conditions.
- (Pilotlar, gerçek uçuş koşullarını simüle etmek için uçuş simülatörlerini kullanarak eğitim alırlar.)
- Facilitate (Kolaylaştırmak): The new program will facilitate the process of applying for a visa.
- (Yeni program, vize başvurusu sürecini kolaylaştıracak.)
- Inhibit (Engel olmak, inhibe etmek): Lack of sleep can inhibit your ability to focus.
- (Uyku eksikliği, odaklanma yeteneğinizi engelleyebilir.)
- Formulate (Formülize etmek, bir formülle ifade etmek): The scientist took years to formulate the theory.
- (Bilim insanının teoriyi formülleştirmesi yıllar aldı.)
- Optimize (En iyi hale getirmek, optimize etmek): We are working to optimize our system for better performance.
- (Sistemimizi daha iyi performans için optimize etmek için çalışıyoruz.)
- Correlate (İlişkilendirmek, bağlantı kurmak): There's a direct correlation between the amount of time spent studying and exam scores.
- (Çalışılan zaman miktarı ve sınav puanları arasında doğrudan bir ilişki vardır.)
- Precipitate (Hızlandırmak, sebep olmak): The resignation of the director precipitated a crisis within the company.
- (Direktörün istifası, şirket içinde bir krize sebep oldu.)
- Amplify (Yükseltmek, artırmak): The system can amplify the smallest sounds.
- (Sistem, en küçük sesleri bile yükseltebilir.)
- Differentiate (Ayırt etmek): It's important to differentiate between these two concepts.
- (Bu iki kavram arasında ayırt etmek önemlidir.)
- Consolidate (Birleştirmek, sağlamlaştırmak): The company consolidated its assets to strengthen its financial standing.
- (Şirket, finansal duruşunu güçlendirmek için varlıklarını birleştirdi.)
- Obstruct (Engellemek, tıkamak): A fallen tree is obstructing the road. (Devrilen bir ağaç, yolu tıkıyor.)
- Incentivize (Teşvik etmek): The company is trying to incentivize employees with a bonus system.- (Şirket, bir bonus sistemi ile çalışanları teşvik etmeye çalışıyor.)
- Saturate (Doyurmak): The market is already saturated with similar products.- (Pazar, benzer ürünlerle zaten doyurulmuş durumda.)
- Deem (Düşünmek, kabul etmek): The action was deemed inappropriate.- (Eylem, uygunsuz olarak kabul edildi.)
- Deter (Caydırmak): High prices are deterring many customers from buying.- (Yüksek fiyatlar, birçok müşteriyi satın almaktan caydırıyor.)
- Emanate (Yayılmak): A strong sense of peace emanated from him.- (Onun içinden güçlü bir huzur duygusu yayılıyordu.)
- Infringe (İhlal etmek): You infringed my copyright by using my book's title.- (Kitabımın başlığını kullanarak telif hakkımı ihlal ettin.)
- Propagate (Yaymak): The organization works to propagate human rights.- (Organizasyon, insan haklarını yaymak için çalışıyor.)
- Reiterate (Tekrar etmek): Let me reiterate the importance of this decision.- (Bu kararın önemini tekrarlayayım.)
- Subsidize (Desteklemek): The government is subsidizing renewable energy projects.- (Hükümet, yenilenebilir enerji projelerini destekliyor.)
- Exacerbate (Köyüleştirmek, şiddetlendirmek): Smoking can exacerbate health problems.- (Sigara, sağlık sorunlarını kötüleştirebilir.)
- Anticipate (Öngörmek, beklemek): We anticipate that prices will rise next year.- (Gelecek yıl fiyatların yükseleceğini öngörüyoruz.)
- Endorse (Onaylamak, desteklemek): The famous actor endorsed the product in a commercial.- (Ünlü aktör, bir reklamda ürünü onayladı.)
- Jeopardize (Risk atmak, tehlikeye atmak): Don't jeopardize your health by smoking.- (Sağlığınızı sigara içerek tehlikeye atmayın.)
- Outsource (Dış kaynak kullanmak): Many companies choose to outsource their customer service.- (Birçok şirket, müşteri hizmetlerini dış kaynak kullanmayı tercih eder.)
- Undermine (Zayıflatmak, baltalamak): Constant criticism can undermine a person's self-confidence.- (Sürekli eleştiri, bir kişinin özgüvenini zayıflatabilir.)
- Diversify (Çeşitlendirmek): It's important to diversify your investment portfolio.- (Yatırım portföyünüzü çeşitlendirmek önemlidir.)
- Overwhelm (Baskı yapmak, boğmak): She was overwhelmed by the amount of work she had to do.- (Yapması gereken iş miktarı tarafından boğuldu.)
- Revitalize (Canlandırmak): The city has plans to revitalize the downtown area.- (Şehir, şehir merkezi bölgesini canlandırma planlarına sahip.)
- Stereotype (Kalıpyargı): We need to break down gender stereotypes.- (Cinsiyet kalıpyargılarını yıkmamız gerekiyor.)
- Exemplify (Örnek oluşturmak): Her work exemplifies the qualities of good journalism.- (Onun işi, iyi gazeteciliğin niteliklerini örneklendirir.)
- Legitimize (Meşrulaştırmak): The new policy legitimizes the actions previously considered illegal.
- - (Yeni politika, önceden yasadışı olarak kabul edilen eylemleri meşrulaştırıyor.)
- Revamp (Yenilemek, revize etmek): The company decided to revamp its image to attract younger customers.
- - (Şirket, daha genç müşterileri çekmek için imajını yenilemeye karar verdi.)
- Embellish (Süslemek, güzelleştirmek): She has a tendency to embellish the truth.- (Gerçeği süsleme eğiliminde.)
- Manipulate (Manipüle etmek): Advertisers often manipulate consumers' desires to sell products.- (Reklamcılar, genellikle ürün satmak için tüketicilerin arzularını manipüle ederler.)
- Alienate (Yabancılaştırmak): His behavior has alienated many of his friends.- (Davranışı, birçok arkadaşını yabancılaştırdı.)
- Decipher (Şifre çözmek, anlamını çözmek): Archaeologists are still trying to decipher the ancient scripts.- (Arkeologlar hala eski yazıların anlamını çözmeye çalışıyor.)
- Elaborate (Ayrıntılı bir şekilde açıklamak): Can you elaborate on your previous statement?- (Önceki ifadenizi ayrıntılı bir şekilde açıklar mısınız?)
- Migrate (Göç etmek): Many birds migrate south for the winter.- (Birçok kuş kış için güneye göç eder.)
- Alleviate (Hafifletmek): The medicine should alleviate your symptoms.- (İlaç, belirtilerinizi hafifletmelidir.)
- Detract (Küçümsemek, değerini düşürmek): Don't let minor errors detract from the overall quality of your work.- (Küçük hataların, işinizin genel kalitesinden çalmamasına izin vermeyin.)
- Proliferate (Çoğalmak, yayılmak): Fake news proliferates on social media.- (Sahte haberler sosyal medyada yayılıyor.)
- Collaborate (İşbirliği yapmak): We're collaborating with other research groups on this project.- (Bu projede diğer araştırma gruplarıyla işbirliği yapıyoruz.)
- Exploit (Sömürmek, faydalanmak): Some companies exploit their workers by paying them very low wages.- (Bazı şirketler, çalışanlarına çok düşük ücret ödeyerek onları sömürür.)
- Innovate (Yenilik yapmak): Companies need to innovate in order to stay competitive.- (Şirketlerin rekabetçi kalabilmek için yenilik yapmaları gerekiyor.)
- Reconcile (Uzlaştırmak, barıştırmak): It's hard to reconcile his earlier statements with his recent actions.- (Önceki ifadelerini, son eylemleriyle uzlaştırmak zordur.)
- Complement (Tamamlamak): This wine complements the flavors of the food very well.- (Bu şarap, yemeğin lezzetlerini çok iyi tamamlıyor.)
- Extinguish (Söndürmek): Firefighters worked to extinguish the flames.- (İtfaiyeciler, alevleri söndürmek için çalıştılar.)
- Integrate (Bütünleştirmek, entegre etmek): We're working to integrate the new system with the existing one.- (Yeni sistemle mevcut olanı bütünleştirmek için çalışıyoruz.)
- Refine (Araştırmak, geliştirmek): She's spent years refining her technique.- (Tekniğini geliştirmek için yıllarını harcadı.)
- Conform (Uymak, uyuşmak): You must conform to the rules.- (Kurallara uymalısın.)
- Eradicate (Kökünü kurutmak, tamamen ortadan kaldırmak): There is an international effort to eradicate polio.- (Çocuk felcini ortadan kaldırmak için uluslararası bir çaba var.)
- Intercept (Engellemek, önlemek): The police intercepted the stolen goods before they left the country.- (Polis, çalınan malları ülke dışına çıkmadan önce engelledi.)
- Reinforce (Güçlendirmek, desteklemek): The study reinforces the idea that eating a balanced diet is beneficial.- (Çalışma, dengeli bir diyet yemenin yararlı olduğu fikrini güçlendirir.)
- Consolidate (Güçlendirmek, sağlamlaştırmak): The company plans to consolidate its position in the market.- (Şirket, piyasadaki konumunu sağlamlaştırmayı planlıyor.)
- Fabricate (Uydurmak, yapmak): The witness was accused of fabricating the story.- (Tanık, hikayeyi uydurmakla suçlandı.)
- Intrigue (Merak uyandırmak, ilgisini çekmek): The mysterious symbol intrigued the archaeologists.- (Gizemli sembol, arkeologların ilgisini çekti.)
- Reiterate (Tekrar etmek, yenilemek): Let me reiterate that we are dedicated to providing quality service.- (Kaliteli hizmet sağlama konusunda kararlı olduğumuzu tekrar edeyim.)
- Contradict (Çelişmek, karşı çıkmak): His statement contradicts the facts.- (Beyanı, gerçeklerle çelişiyor.)
- Fascinate (Büyülemek, etkilemek): The idea of space travel has always fascinated me.- (Uzay yolculuğu fikri, beni her zaman büyüledi.)
- Intimidate (Gözdağı vermek, korkutmak): Bullies try to intimidate others into doing what they want.- (Zorba kişiler, başkalarını istediklerini yapmaya korkutarak zorlar.)
- Perceive (Algılamak, farkına varmak): Some people perceive him as arrogant, but I think he's just confident.- (Bazı insanlar onu kibirli olarak algılıyor, ama bence o sadece kendinden emin.)
- Deduce (Sonuç çıkarmak): Based on the evidence, the detective deduced that the butler was the murderer.- (Kanıtlara dayanarak, dedektif hizmetçinin katil olduğunu sonuç çıkardı.)
- Navigate (Yolunu bulmak, yönlendirmek): With a good map, you can navigate the city easily.- (İyi bir harita ile şehirde kolayca yolunuzu bulabilirsiniz.)
- Provoke (Kışkırtmak, tahrik etmek): His comments provoked a lot of anger.- (Yorumları çok fazla öfke uyandırdı.)
- Depict (Tanımlamak, betimlemek): The painting depicts a beautiful sunset over the mountains.- (Resim, dağların üzerinde güzel bir gün batımını betimliyor.)
- Negotiate (Pazarlık etmek): They are in the process of negotiating a new contract.- (Yeni bir sözleşme pazarlığı sürecindeler.)
- Pursue (Sürdürmek, takip etmek): He decided to pursue a career in medicine.- (Tıp alanında bir kariyer sürdürmeye karar verdi.)
- Deter (Caydırmak, vazgeçirmek): High prices are deterring many people from buying houses.- (Yüksek fiyatlar birçok kişiyi ev satın almaktan caydırıyor.)
- Normalize (Normalleştirmek): We need to normalize talking about mental health.- (Mental sağlık hakkında konuşmayı normalleştirmemiz gerekiyor.)
- Restrict (Kısıtlamak): The government has restricted travel due to the pandemic.- (Hükümet, pandemi nedeniyle seyahati kısıtladı.)
- Subsidize (Desteklemek, sübvanse etmek): The government subsidizes renewable energy projects.- (Hükümet, yenilenebilir enerji projelerini sübvanse ediyor.)
- Diversify (Çeşitlendirmek): It's wise to diversify your investment portfolio.- (Yatırım portföyünüzü çeşitlendirmek akıllıcadır.)
- Obligate (Zorunlu kılmak): The contract obligates you to fulfill certain conditions.- (Sözleşme, belirli koşulları yerine getirmenizi zorunlu kılar.)
- Revitalize (Canlandırmak, yeniden hayat vermek): The project aims to revitalize the city center.- (Proje, şehir merkezini canlandırmayı amaçlıyor.)
- Disrupt (Bozmak, kesintiye uğratmak): The strike could disrupt train services.- (Grev, tren hizmetlerini aksatabilir.)
- Observe (Gözlemlemek): Scientists observe the behavior of animals in their natural habitats.- (Bilim insanları, hayvanların doğal yaşam alanlarındaki davranışlarını gözlemler.)
- Revise (Gözden geçirmek): You need to revise your essay before submitting it.- (Teslim etmeden önce kompozisyonunuzu gözden geçirmeniz gerekiyor.)
- Dissipate (Dağıtmak, yok etmek): The morning sun dissipated the fog.- (Sabah güneşi sisleri dağıttı.)
- Obstruct (Engel olmak): A fallen tree is obstructing the road.- (Düşen bir ağaç yolu engelliyor.)
- Revolt (İsyan etmek): The people revolted against the corrupt government.- (İnsanlar, yozlaşmış hükümete karşı isyan etti.
- Distinguish (Ayırt etmek): It's important to distinguish between business and personal expenses.- (İş ve kişisel harcamalar arasındaki farkı belirlemek önemlidir.)
- Optimize (En iyi hale getirmek, optimize etmek): We need to optimize our use of natural resources.- (Doğal kaynaklarımızı en iyi şekilde kullanmamız gerekiyor.)
- Safeguard (Koruma, güvenliği sağlama): These measures are intended to safeguard the public.- (Bu önlemler, halkı korumayı amaçlamaktadır.)
- Divert (Yönlendirmek, başka bir yöne çevirmek): Traffic will be diverted due to construction work.- (Trafik, inşaat çalışmaları nedeniyle başka bir yöne yönlendirilecektir.)
- Overcome (Üstesinden gelmek): She had to overcome many obstacles to achieve her goals.- (Hedeflerine ulaşmak için birçok engelin üstesinden gelmek zorunda kaldı.)
- Saturate (Doyurmak): The market is saturated with similar products.- (Piyasa, benzer ürünlerle doyurulmuştur.)
- Dominate (Hükmetmek, egemen olmak): One company dominates the market.- (Bir şirket piyasaya hakim.)
- Overestimate (Fazla tahmin etmek): We overestimated how long the project would take.- (Projeyi ne kadar süreceğini fazla tahmin ettik.)
- Simplify (Basitleştirmek): We need to simplify the process for customers.- (Müşteriler için süreci basitleştirmemiz gerekiyor.)
- Duplicate (Kopyasını yapmak): Please duplicate the document and send it to all members.- (Lütfen belgenin bir kopyasını yapın ve tüm üyelere gönderin.)
- Elaborate (Ayrıntılı, detaylı): She gave a very elaborate explanation.- (Çok ayrıntılı bir açıklama yaptı.)
- Outweigh (Ağır basmak): The benefits of this decision outweigh the drawbacks.- (Bu kararın faydaları, dezavantajlarını ağırbasır.)
- Stagnate (Durgunlaşmak): The economy has begun to stagnate.- (Ekonomi durgunlaşmaya başladı.)
- Elevate (Yükseltmek): His performance in the movie elevated him to stardom.- (Filmdeki performansı onu starlığa yükseltti.)
- Oversimplify (Aşırı basitleştirmek): Don't oversimplify the issue—it's more complex than you think.- (Sorunu aşırı derecede basitleştirme - düşündüğünden daha karmaşık.)
- Standardize (Standartlaştırmak): The company needs to standardize its processes.- (Şirketin süreçlerini standartlaştırması gerekiyor.)
- Empower (Yetki vermek, güçlendirmek): Our goal is to empower youth through education.- (Amacımız, eğitim aracılığıyla gençleri güçlendirmektir.)
- Paradox (Paradoks, çelişkili durum): It's a paradox that those who need help the most often ask for it the least.- (En çok yardıma ihtiyacı olanların genellikle en az yardım istemesi bir paradokstur.)
- Strive (Çabalamak): We must strive to improve our performance.- (Performansımızı iyileştirmek için çabalamalıyız.)
- Endorse (Desteklemek, onaylamak): The product is endorsed by many celebrities.- (Ürün, birçok ünlü tarafından desteklenmektedir.)
- Exploit (Sömürmek, yararlanmak): Some companies exploit their workers by paying them very little.- (Bazı şirketler, çalışanlarına çok az maaş ödeyerek onları sömürür.)
- Perceive (Algılamak, farkına varmak): I perceive a certain sadness in his poetry.- (Şiirlerinde belirli bir hüzün algılıyorum.)
- Extinguish (Söndürmek): Firefighters worked to extinguish the blaze.- (İtfaiyeciler, alevleri söndürmek için çalıştı.)
- Substitute (Yerine geçmek, vekil): Can you substitute for me at the meeting?(Toplantıda benim yerime geçebilir misin?)
- Extrapolate (Sonuç çıkarmak, tahminde bulunmak): We can extrapolate the future trend from the current data.- (Gelecek eğilimi, mevcut verilerden çıkarabiliriz.)
- Pioneer (Öncü olmak): She was a pioneer in the field of biochemistry.- (O, biyokimya alanında bir öncüydü.)
- Suppress (Bastırmak, önlemek): The government tried to suppress the news.- (Hükümet, haberleri bastırmaya çalıştı.)
- Fabricate (Uydurmak, yapmak): He was accused of fabricating evidence. (Delil uydurmakla suçlandı.)