İngilizce upper-intermediate en sık kullanılan kelimeler, Türkçe anlamları ve örnek cümleler





ChatGPT

Upper Intermediate seviyesinde, İngilizce dilinde daha karmaşık yapılar ve ifadeler öğrenmeye başlarsınız. İşte bu seviyeye uygun bazı yaygın İngilizce kelimeler ve bunların cümle içinde kullanım örnekleri:

  1. Accomplish (Başarmak): We need to accomplish our tasks by the end of the day.
    • (Gün sonuna kadar görevlerimizi başarmamız gerekiyor.)
  2. Determine (Belirlemek): The detective was able to determine who the culprit was.
    • (Dedektif suçlunun kim olduğunu belirlemeyi başardı.)
  3. Establish (Kurmak): They aim to establish a new business in this town.
    • (Bu kasabada yeni bir iş kurmayı hedefliyorlar.)
  4. Evaluate (Değerlendirmek): The teacher will evaluate our presentations next week.
    • (Öğretmen gelecek hafta sunumlarımızı değerlendirecek.)
  5. Implement (Uygulamak): The company decided to implement a new marketing strategy.
    • (Şirket yeni bir pazarlama stratejisi uygulama kararı aldı.)
  6. Perceive (Algılamak): He perceives things differently than most people.
    • (O, çoğu kişiden farklı olarak şeyleri algılar.)
  7. Significant (Önemli): There's been a significant increase in the price of goods.
    • (Malların fiyatında önemli bir artış oldu.)
  8. Contribute (Katkıda bulunmak): We should all contribute to the clean-up effort.
    • (Hepimizin temizlik çabasına katkıda bulunmalıyız.)
  9. Relevant (İlgili, Alakalı): Make sure your presentation is relevant to the topic.
    • (Sunumunuzun konuyla ilgili olduğundan emin olun.)
  10. Essential (Hayati, Çok önemli): It's essential to have a good understanding of English grammar.
    • (İngilizce dilbilgisini iyi anlamak hayati önem taşır.)
  11. Consistent (Tutarlı): His behaviour has been very consistent.
    • (Davranışı çok tutarlıydı.)
  12. Efficient (Verimli): The new system is more efficient than the old one.
    • (Yeni sistem, eskisinden daha verimli.)
  13. Prioritize (Önceliklendirmek): You need to prioritize your tasks to be more effective.
    • (Daha etkili olmak için görevlerinizi önceliklendirmeniz gerekiyor.)
  14. Demonstrate (Göstermek): The teacher will demonstrate how to do the experiment.
    • (Öğretmen deneyi nasıl yapacağını gösterecek.)
  15. Acknowledge (Kabul etmek): She acknowledged that she had made a mistake.
    • (Bir hata yaptığını kabul etti.)
  16. Inevitable (Kaçınılmaz): It seems that the increase in the price of petrol is inevitable.
    • (Benzinin fiyatındaki artışın kaçınılmaz olduğu görünüyor.)
  17. Simultaneously (Eş zamanlı olarak): They were all talking simultaneously and it was very noisy.
    • (Hepsi eş zamanlı olarak konuşuyordu ve çok gürültülüydü.)
  18. Substantial (Önemli, ciddi): There has been a substantial change in the company's direction.
    • (Şirketin yönünde önemli bir değişiklik oldu.)
  19. Precise (Kesin): We need precise measurements for the experiment.
    • (Deney için kesin ölçümlere ihtiyacımız var.)
  20. Reluctant (İsteksiz): He was reluctant to accept the truth.
    • (Gerçeği kabul etmekte isteksizdi.)
  21. Acquire (Edinmek): He has acquired a good command of English.
    • (İyi bir İngilizce hakimiyeti edindi.)
  22. Elaborate (Ayrıntılı, karmaşık): He gave a very elaborate explanation of his plan.
    • (Planı hakkında çok ayrıntılı bir açıklama yaptı.)
  23. Preserve (Korumak): We must preserve our natural resources.
    • (Doğal kaynaklarımızı korumalıyız.)
  24. Ambiguous (Belirsiz, çift anlamlı): His speech was somewhat ambiguous.
    • (Konuşması biraz belirsizdi.)
  25. Explicit (Açık, belirgin): He gave me explicit instructions on what to do.
    • (Ne yapmam gerektiği konusunda bana açık talimatlar verdi.)
  26. Underestimate (Hafife almak): Never underestimate the power of a good education.
    • (İyi bir eğitimin gücünü asla hafife almayın.)
  27. Neglect (İhmal etmek): We must not neglect our health.
    • (Sağlığımızı ihmal etmemeliyiz.)
  28. Diminish (Azaltmak): We need to diminish our spending.
    • (Harcamalarımızı azaltmamız gerekiyor.)
  29. Fluctuate (Dalgalanmak): The stock market can fluctuate rapidly.
    • (Hisse senedi piyasası hızla dalgalanabilir.)
  30. Simulate (Taklit etmek, simülasyon yapmak): The computer program simulates a real-life situation.
    • (Bilgisayar programı gerçek bir durumu simüle eder.)
  31. Emphasize (Vurgulamak): The importance of daily exercise is often emphasized by doctors.
    • (Doktorlar genellikle günlük egzersizin önemini vurgularlar.)
  32. Constrain (Kısıtlamak): Lack of funds has been a major constraint on the project's progress.
    • (Fon eksikliği, projenin ilerlemesi üzerinde büyük bir kısıtlama olmuştur.)
  33. Enhance (Artırmak, geliştirmek): Reading regularly will enhance your vocabulary.
    • (Düzenli okumak kelime dağarcığınızı artıracaktır.)
  34. Refine (Araştırmak, geliştirmek): She needs to refine her research skills.
    • (Araştırma becerilerini geliştirmesi gerekiyor.)
  35. Perpetuate (Sürdürmek): The media has the power to perpetuate stereotypes.
    • (Medyanın, stereotipleri sürdürme gücü vardır.)
  36. Inherent (Doğuştan gelen, öz): There are inherent risks in starting a new business.
    • (Yeni bir iş başlatmada doğuştan gelen riskler vardır.)
  37. Coherent (Tutarlı, uyumlu): He presented a coherent argument in his essay.
    • (Kompozisyonunda tutarlı bir argüman sundu.)
  38. Exceed (Aşmak, geçmek): The final cost of the project exceeded our initial estimates.
    • (Projenin son maliyeti, ilk tahminlerimizi aştı.)
  39. Adhere (Uymak, yapışmak): It's important to adhere to the guidelines.
    • (Yönergeleri takip etmek önemlidir.)
  40. Presume (Varsaymak): We can't presume that she will agree with us.
    • (Onun bizimle aynı fikirde olacağını varsayamayız.)
  41. Flourish (Gelişmek, büyümek): With the right care, these plants will flourish.
    • (Doğru bakımla bu bitkiler gelişecek.)
  42. Assess (Değerlendirmek): We need to assess the situation before making a decision.
    • (Bir karar vermeden önce durumu değerlendirmemiz gerekiyor.)
  43. Verify (Doğrulamak): Can you verify the accuracy of this information?
    • (Bu bilginin doğruluğunu doğrulayabilir misiniz?)
  44. Allocate (Ayrıtmak): They will allocate funds for the development of the project.
    • (Projeyi geliştirmek için fon ayıracaklar.)
  45. Cooperate (İşbirliği yapmak): We must cooperate to complete this task efficiently.
    • (Bu görevi etkin bir şekilde tamamlamak için işbirliği yapmalıyız.)
  46. Simultaneously (Aynı anda): We need to handle multiple tasks simultaneously.
    • (Aynı anda birden çok görevi ele almalıyız.)
  47. Reveal (Açığa çıkarmak): The investigation will reveal the truth.
    • (Soruşturma gerçeği ortaya çıkaracak.)
  48. Precise (Kesin): We need a precise measurement for this recipe.
    • (Bu tarif için kesin bir ölçüm gerekiyor.)
  49. Obtain (Elde etmek): You need to work hard to obtain good results.
    • (İyi sonuçlar elde etmek için çok çalışmalısınız.)
  50. Interpret (Yorumlamak): Can you interpret these results for me?
    • (Bu sonuçları benim için yorumlar mısın?)
  51. Identify (Tanımlamak, belirlemek): It's important to identify your strengths and weaknesses.
    • (Güçlü ve zayıf yönlerinizi belirlemek önemlidir.)
  52. Compete (Yarışmak): Several companies are competing for the contract.
    • (Birkaç şirket sözleşme için yarışıyor.)
  53. Innovate (Yenilik yapmak): Companies need to innovate to stay ahead of their competitors.
    • (Şirketlerin rakiplerinin önünde kalabilmek için yenilik yapmaları gerekiyor.)
  54. Eliminate (Elimine etmek): We need to eliminate any potential risks.
    • (Herhangi bir potansiyel riski elimine etmemiz gerekiyor.)
  55. Modify (Değiştirmek, düzeltmek): You may need to modify your plan.
    • (Planınızı değiştirmeniz gerekebilir.)
  56. Retain (Tutmak, korumak): The company is struggling to retain its employees.
    • (Şirket, çalışanlarını tutmakta zorlanıyor.)
  57. Sustain (Sürdürmek): It's difficult to sustain this level of work without any breaks.
    • (Hiç mola vermeden bu seviyede çalışmayı sürdürmek zor.)
  58. Withdraw (Çekilmek, geri çekilmek): The company decided to withdraw its product from the market.
    • (Şirket, ürününü piyasadan çekme kararı aldı.)
  59. Negotiate (Müzakere etmek): They are negotiating a new contract.
    • (Yeni bir sözleşme müzakere ediyorlar.)
  60. Persuade (İkna etmek): He tried to persuade her to stay.
    • (Onu kalması için ikna etmeye çalıştı.)
  61. Validate (Doğrulamak): We need to validate these results before we can proceed.
    • (İlerleyebilmemiz için bu sonuçları doğrulamamız gerekiyor.)
  62. Distinguish (Ayırt etmek): It's important to distinguish between fact and opinion.
    • (Gerçek ve fikir arasındaki farkı ayırt etmek önemlidir.)
  63. Interact (Etkileşimde bulunmak): Children learn by interacting with each other.
    • (Çocuklar birbirleriyle etkileşimde bulunarak öğrenirler.)
  64. Implement (Uygulamak): We need to implement these changes as soon as possible.
    • (Bu değişiklikleri mümkün olan en kısa sürede uygulamamız gerekiyor.)
  65. Collaborate (İşbirliği yapmak): We will need to collaborate with other departments to solve this problem.
    • (Bu problemi çözmek için diğer bölümlerle işbirliği yapmamız gerekecek.)
  66. Overcome (Üstesinden gelmek): We have many challenges to overcome.
    • (Üstesinden gelmemiz gereken birçok zorluk var.)
  67. Motivate (Motive etmek): Good leaders know how to motivate their teams.
    • (İyi liderler, ekiplerini nasıl motive edeceklerini bilirler.)
  68. Compensate (Telafi etmek): Nothing can compensate for the loss of a loved one.
    • (Sevilen bir kişinin kaybını hiçbir şey telafi edemez.)
  69. Justify (Haklı çıkarmak, gerekçelendirmek): You will need to justify your decision.
    • (Kararınızı gerekçelendirmeniz gerekecek.)
  70. Endure (Dayanmak, katlanmak): She had to endure a long wait before hearing the news.
    • (Haberleri duymadan önce uzun bir bekleyişe katlanmak zorunda kaldı.)
  71. Restrict (Kısıtlamak): The government may restrict travel to certain countries.
    • (Hükümet, belirli ülkelere yapılan seyahatleri kısıtlayabilir.)
  72. Comply (Uymak): We must comply with the rules and regulations.
    • (Kurallara ve düzenlemelere uymalıyız.)
  73. Evaluate (Değerlendirmek): We need to evaluate the effectiveness of this method.
    • (Bu yöntemin etkinliğini değerlendirmemiz gerekiyor.)
  74. Commence (Başlamak): The meeting will commence at 10 a.m.
    • (Toplantı saat 10'da başlayacak.)
  75. Enhance (Artırmak, iyileştirmek): We need to enhance our marketing strategies to attract more customers.
    • (Daha fazla müşteri çekmek için pazarlama stratejilerimizi geliştirmemiz gerekiyor.)
  76. Merge (Birleşmek): Two major companies decided to merge.
    • (İki büyük şirket birleşmeye karar verdi.)
  77. Deviate (Sapmak, yoldan çıkmak): We should not deviate from our original plan.
    • (Orijinal planımızdan sapmamalıyız.)
  78. Consolidate (Güçlendirmek, sağlamlaştırmak): We need to consolidate our efforts to achieve our goals.
    • (Hedeflerimize ulaşmak için çabalarımızı güçlendirmemiz gerekiyor.)
  79. Dedicate (Adamak): She dedicated her life to helping others.
    • (Hayatını başkalarına yardım etmeye adadı.)
  80. Exploit (Faydalanmak, sömürmek): We need to exploit our resources more efficiently.
    • (Kaynaklarımızdan daha etkin bir şekilde yararlanmamız gerekiyor.)
  81. Fluctuate (Dalgalanmak, değişmek): The stock market can fluctuate greatly in a single day.
    • (Borsa, tek bir günde büyük ölçüde dalgalanabilir.)
  82. Diminish (Azalmak, eksilmek): The company's profits have been diminishing over the past year.
    • (Şirketin karları geçen yıl boyunca azalmıştır.)
  83. Contradict (Çelişmek, karşı çıkmak): His statement contradicts the facts.
    • (Onun ifadesi, gerçeklerle çelişiyor.)
  84. Persist (Israr etmek, sürdürmek): If symptoms persist, consult a doctor.
    • (Belirtiler devam ederse bir doktora başvurun.)
  85. Accelerate (Hızlandırmak): The company is trying to accelerate its growth.
    • (Şirket, büyümesini hızlandırmaya çalışıyor.)
  86. Integrate (Entegre etmek, bütünleştirmek): We need to better integrate technology into our workflow.
    • (Teknolojiyi iş akışımıza daha iyi entegre etmemiz gerekiyor.)
  87. Prohibit (Yasaklamak): Smoking is prohibited in this area.
    • (Bu alanda sigara içmek yasaktır.)
  88. Underestimate (Hafife almak, küçümsemek): Never underestimate the power of a good education.
    • (Bir iyi eğitimin gücünü asla küçümsemeyin.)
  89. Generate (Üretmek, oluşturmak): The new policy will generate a lot of debate.
    • (Yeni politika çok tartışma oluşturacak.)
  90. Simulate (Taklit etmek, simülasyonunu yapmak): Pilots train using flight simulators to simulate real flight conditions.
    • (Pilotlar, gerçek uçuş koşullarını simüle etmek için uçuş simülatörlerini kullanarak eğitim alırlar.)
  91. Facilitate (Kolaylaştırmak): The new program will facilitate the process of applying for a visa.
    • (Yeni program, vize başvurusu sürecini kolaylaştıracak.)
  92. Inhibit (Engel olmak, inhibe etmek): Lack of sleep can inhibit your ability to focus.
    • (Uyku eksikliği, odaklanma yeteneğinizi engelleyebilir.)
  93. Formulate (Formülize etmek, bir formülle ifade etmek): The scientist took years to formulate the theory.
    • (Bilim insanının teoriyi formülleştirmesi yıllar aldı.)
  94. Optimize (En iyi hale getirmek, optimize etmek): We are working to optimize our system for better performance.
    • (Sistemimizi daha iyi performans için optimize etmek için çalışıyoruz.)
  95. Correlate (İlişkilendirmek, bağlantı kurmak): There's a direct correlation between the amount of time spent studying and exam scores.
    • (Çalışılan zaman miktarı ve sınav puanları arasında doğrudan bir ilişki vardır.)
  96. Precipitate (Hızlandırmak, sebep olmak): The resignation of the director precipitated a crisis within the company.
    • (Direktörün istifası, şirket içinde bir krize sebep oldu.)
  97. Amplify (Yükseltmek, artırmak): The system can amplify the smallest sounds.
    • (Sistem, en küçük sesleri bile yükseltebilir.)
  98. Differentiate (Ayırt etmek): It's important to differentiate between these two concepts.
    • (Bu iki kavram arasında ayırt etmek önemlidir.)
  99. Consolidate (Birleştirmek, sağlamlaştırmak): The company consolidated its assets to strengthen its financial standing.
    • (Şirket, finansal duruşunu güçlendirmek için varlıklarını birleştirdi.)
  100. Obstruct (Engellemek, tıkamak): A fallen tree is obstructing the road. (Devrilen bir ağaç, yolu tıkıyor.)
  101. Incentivize (Teşvik etmek): The company is trying to incentivize employees with a bonus system.- (Şirket, bir bonus sistemi ile çalışanları teşvik etmeye çalışıyor.)
  102. Saturate (Doyurmak): The market is already saturated with similar products.- (Pazar, benzer ürünlerle zaten doyurulmuş durumda.)
  103. Deem (Düşünmek, kabul etmek): The action was deemed inappropriate.- (Eylem, uygunsuz olarak kabul edildi.)
  104. Deter (Caydırmak): High prices are deterring many customers from buying.- (Yüksek fiyatlar, birçok müşteriyi satın almaktan caydırıyor.)
  105. Emanate (Yayılmak): A strong sense of peace emanated from him.- (Onun içinden güçlü bir huzur duygusu yayılıyordu.)
  106. Infringe (İhlal etmek): You infringed my copyright by using my book's title.- (Kitabımın başlığını kullanarak telif hakkımı ihlal ettin.)
  107. Propagate (Yaymak): The organization works to propagate human rights.- (Organizasyon, insan haklarını yaymak için çalışıyor.)
  108. Reiterate (Tekrar etmek): Let me reiterate the importance of this decision.- (Bu kararın önemini tekrarlayayım.)
  109. Subsidize (Desteklemek): The government is subsidizing renewable energy projects.- (Hükümet, yenilenebilir enerji projelerini destekliyor.)
  110. Exacerbate (Köyüleştirmek, şiddetlendirmek): Smoking can exacerbate health problems.- (Sigara, sağlık sorunlarını kötüleştirebilir.)
  111. Anticipate (Öngörmek, beklemek): We anticipate that prices will rise next year.- (Gelecek yıl fiyatların yükseleceğini öngörüyoruz.)
  112. Endorse (Onaylamak, desteklemek): The famous actor endorsed the product in a commercial.- (Ünlü aktör, bir reklamda ürünü onayladı.)
  113. Jeopardize (Risk atmak, tehlikeye atmak): Don't jeopardize your health by smoking.- (Sağlığınızı sigara içerek tehlikeye atmayın.)
  114. Outsource (Dış kaynak kullanmak): Many companies choose to outsource their customer service.- (Birçok şirket, müşteri hizmetlerini dış kaynak kullanmayı tercih eder.)
  115. Undermine (Zayıflatmak, baltalamak): Constant criticism can undermine a person's self-confidence.- (Sürekli eleştiri, bir kişinin özgüvenini zayıflatabilir.)
  116. Diversify (Çeşitlendirmek): It's important to diversify your investment portfolio.- (Yatırım portföyünüzü çeşitlendirmek önemlidir.)
  117. Overwhelm (Baskı yapmak, boğmak): She was overwhelmed by the amount of work she had to do.- (Yapması gereken iş miktarı tarafından boğuldu.)
  118. Revitalize (Canlandırmak): The city has plans to revitalize the downtown area.- (Şehir, şehir merkezi bölgesini canlandırma planlarına sahip.)
  119. Stereotype (Kalıpyargı): We need to break down gender stereotypes.- (Cinsiyet kalıpyargılarını yıkmamız gerekiyor.)
  120. Exemplify (Örnek oluşturmak): Her work exemplifies the qualities of good journalism.- (Onun işi, iyi gazeteciliğin niteliklerini örneklendirir.)
  121. Legitimize (Meşrulaştırmak): The new policy legitimizes the actions previously considered illegal.
  122. - (Yeni politika, önceden yasadışı olarak kabul edilen eylemleri meşrulaştırıyor.)
  123. Revamp (Yenilemek, revize etmek): The company decided to revamp its image to attract younger customers.
  124. - (Şirket, daha genç müşterileri çekmek için imajını yenilemeye karar verdi.)
  125. Embellish (Süslemek, güzelleştirmek): She has a tendency to embellish the truth.- (Gerçeği süsleme eğiliminde.)
  126. Manipulate (Manipüle etmek): Advertisers often manipulate consumers' desires to sell products.- (Reklamcılar, genellikle ürün satmak için tüketicilerin arzularını manipüle ederler.)
  127. Alienate (Yabancılaştırmak): His behavior has alienated many of his friends.- (Davranışı, birçok arkadaşını yabancılaştırdı.)
  128. Decipher (Şifre çözmek, anlamını çözmek): Archaeologists are still trying to decipher the ancient scripts.- (Arkeologlar hala eski yazıların anlamını çözmeye çalışıyor.)
  129. Elaborate (Ayrıntılı bir şekilde açıklamak): Can you elaborate on your previous statement?- (Önceki ifadenizi ayrıntılı bir şekilde açıklar mısınız?)
  130. Migrate (Göç etmek): Many birds migrate south for the winter.- (Birçok kuş kış için güneye göç eder.)
  131. Alleviate (Hafifletmek): The medicine should alleviate your symptoms.- (İlaç, belirtilerinizi hafifletmelidir.)
  132. Detract (Küçümsemek, değerini düşürmek): Don't let minor errors detract from the overall quality of your work.- (Küçük hataların, işinizin genel kalitesinden çalmamasına izin vermeyin.)
  133. Proliferate (Çoğalmak, yayılmak): Fake news proliferates on social media.- (Sahte haberler sosyal medyada yayılıyor.)
  134. Collaborate (İşbirliği yapmak): We're collaborating with other research groups on this project.- (Bu projede diğer araştırma gruplarıyla işbirliği yapıyoruz.)
  135. Exploit (Sömürmek, faydalanmak): Some companies exploit their workers by paying them very low wages.- (Bazı şirketler, çalışanlarına çok düşük ücret ödeyerek onları sömürür.)
  136. Innovate (Yenilik yapmak): Companies need to innovate in order to stay competitive.- (Şirketlerin rekabetçi kalabilmek için yenilik yapmaları gerekiyor.)
  137. Reconcile (Uzlaştırmak, barıştırmak): It's hard to reconcile his earlier statements with his recent actions.- (Önceki ifadelerini, son eylemleriyle uzlaştırmak zordur.)
  138. Complement (Tamamlamak): This wine complements the flavors of the food very well.- (Bu şarap, yemeğin lezzetlerini çok iyi tamamlıyor.)
  139. Extinguish (Söndürmek): Firefighters worked to extinguish the flames.- (İtfaiyeciler, alevleri söndürmek için çalıştılar.)
  140. Integrate (Bütünleştirmek, entegre etmek): We're working to integrate the new system with the existing one.- (Yeni sistemle mevcut olanı bütünleştirmek için çalışıyoruz.)
  141. Refine (Araştırmak, geliştirmek): She's spent years refining her technique.- (Tekniğini geliştirmek için yıllarını harcadı.)
  142. Conform (Uymak, uyuşmak): You must conform to the rules.- (Kurallara uymalısın.)
  143. Eradicate (Kökünü kurutmak, tamamen ortadan kaldırmak): There is an international effort to eradicate polio.- (Çocuk felcini ortadan kaldırmak için uluslararası bir çaba var.)
  144. Intercept (Engellemek, önlemek): The police intercepted the stolen goods before they left the country.- (Polis, çalınan malları ülke dışına çıkmadan önce engelledi.)
  145. Reinforce (Güçlendirmek, desteklemek): The study reinforces the idea that eating a balanced diet is beneficial.- (Çalışma, dengeli bir diyet yemenin yararlı olduğu fikrini güçlendirir.)
  146. Consolidate (Güçlendirmek, sağlamlaştırmak): The company plans to consolidate its position in the market.- (Şirket, piyasadaki konumunu sağlamlaştırmayı planlıyor.)
  147. Fabricate (Uydurmak, yapmak): The witness was accused of fabricating the story.- (Tanık, hikayeyi uydurmakla suçlandı.)
  148. Intrigue (Merak uyandırmak, ilgisini çekmek): The mysterious symbol intrigued the archaeologists.- (Gizemli sembol, arkeologların ilgisini çekti.)
  149. Reiterate (Tekrar etmek, yenilemek): Let me reiterate that we are dedicated to providing quality service.- (Kaliteli hizmet sağlama konusunda kararlı olduğumuzu tekrar edeyim.)
  150. Contradict (Çelişmek, karşı çıkmak): His statement contradicts the facts.- (Beyanı, gerçeklerle çelişiyor.)
  151. Fascinate (Büyülemek, etkilemek): The idea of space travel has always fascinated me.- (Uzay yolculuğu fikri, beni her zaman büyüledi.)
  152. Intimidate (Gözdağı vermek, korkutmak): Bullies try to intimidate others into doing what they want.- (Zorba kişiler, başkalarını istediklerini yapmaya korkutarak zorlar.)
  153. Perceive (Algılamak, farkına varmak): Some people perceive him as arrogant, but I think he's just confident.- (Bazı insanlar onu kibirli olarak algılıyor, ama bence o sadece kendinden emin.)
  154. Deduce (Sonuç çıkarmak): Based on the evidence, the detective deduced that the butler was the murderer.- (Kanıtlara dayanarak, dedektif hizmetçinin katil olduğunu sonuç çıkardı.)
  155. Navigate (Yolunu bulmak, yönlendirmek): With a good map, you can navigate the city easily.- (İyi bir harita ile şehirde kolayca yolunuzu bulabilirsiniz.)
  156. Provoke (Kışkırtmak, tahrik etmek): His comments provoked a lot of anger.- (Yorumları çok fazla öfke uyandırdı.)
  157. Depict (Tanımlamak, betimlemek): The painting depicts a beautiful sunset over the mountains.- (Resim, dağların üzerinde güzel bir gün batımını betimliyor.)
  158. Negotiate (Pazarlık etmek): They are in the process of negotiating a new contract.- (Yeni bir sözleşme pazarlığı sürecindeler.)
  159. Pursue (Sürdürmek, takip etmek): He decided to pursue a career in medicine.- (Tıp alanında bir kariyer sürdürmeye karar verdi.)
  160. Deter (Caydırmak, vazgeçirmek): High prices are deterring many people from buying houses.- (Yüksek fiyatlar birçok kişiyi ev satın almaktan caydırıyor.)
  161. Normalize (Normalleştirmek): We need to normalize talking about mental health.- (Mental sağlık hakkında konuşmayı normalleştirmemiz gerekiyor.)
  162. Restrict (Kısıtlamak): The government has restricted travel due to the pandemic.- (Hükümet, pandemi nedeniyle seyahati kısıtladı.)
  163. Subsidize (Desteklemek, sübvanse etmek): The government subsidizes renewable energy projects.- (Hükümet, yenilenebilir enerji projelerini sübvanse ediyor.)
  164. Diversify (Çeşitlendirmek): It's wise to diversify your investment portfolio.- (Yatırım portföyünüzü çeşitlendirmek akıllıcadır.)
  165. Obligate (Zorunlu kılmak): The contract obligates you to fulfill certain conditions.- (Sözleşme, belirli koşulları yerine getirmenizi zorunlu kılar.)
  166. Revitalize (Canlandırmak, yeniden hayat vermek): The project aims to revitalize the city center.- (Proje, şehir merkezini canlandırmayı amaçlıyor.)
  167. Disrupt (Bozmak, kesintiye uğratmak): The strike could disrupt train services.- (Grev, tren hizmetlerini aksatabilir.)
  168. Observe (Gözlemlemek): Scientists observe the behavior of animals in their natural habitats.- (Bilim insanları, hayvanların doğal yaşam alanlarındaki davranışlarını gözlemler.)
  169. Revise (Gözden geçirmek): You need to revise your essay before submitting it.- (Teslim etmeden önce kompozisyonunuzu gözden geçirmeniz gerekiyor.)
  170. Dissipate (Dağıtmak, yok etmek): The morning sun dissipated the fog.- (Sabah güneşi sisleri dağıttı.)
  171. Obstruct (Engel olmak): A fallen tree is obstructing the road.- (Düşen bir ağaç yolu engelliyor.)
  172. Revolt (İsyan etmek): The people revolted against the corrupt government.- (İnsanlar, yozlaşmış hükümete karşı isyan etti.
  173. Distinguish (Ayırt etmek): It's important to distinguish between business and personal expenses.- (İş ve kişisel harcamalar arasındaki farkı belirlemek önemlidir.)
  174. Optimize (En iyi hale getirmek, optimize etmek): We need to optimize our use of natural resources.- (Doğal kaynaklarımızı en iyi şekilde kullanmamız gerekiyor.)
  175. Safeguard (Koruma, güvenliği sağlama): These measures are intended to safeguard the public.- (Bu önlemler, halkı korumayı amaçlamaktadır.)
  176. Divert (Yönlendirmek, başka bir yöne çevirmek): Traffic will be diverted due to construction work.- (Trafik, inşaat çalışmaları nedeniyle başka bir yöne yönlendirilecektir.)
  177. Overcome (Üstesinden gelmek): She had to overcome many obstacles to achieve her goals.- (Hedeflerine ulaşmak için birçok engelin üstesinden gelmek zorunda kaldı.)
  178. Saturate (Doyurmak): The market is saturated with similar products.- (Piyasa, benzer ürünlerle doyurulmuştur.)
  179. Dominate (Hükmetmek, egemen olmak): One company dominates the market.- (Bir şirket piyasaya hakim.)
  180. Overestimate (Fazla tahmin etmek): We overestimated how long the project would take.- (Projeyi ne kadar süreceğini fazla tahmin ettik.)
  181. Simplify (Basitleştirmek): We need to simplify the process for customers.- (Müşteriler için süreci basitleştirmemiz gerekiyor.)
  182. Duplicate (Kopyasını yapmak): Please duplicate the document and send it to all members.- (Lütfen belgenin bir kopyasını yapın ve tüm üyelere gönderin.)
  183. Elaborate (Ayrıntılı, detaylı): She gave a very elaborate explanation.- (Çok ayrıntılı bir açıklama yaptı.)
  184. Outweigh (Ağır basmak): The benefits of this decision outweigh the drawbacks.- (Bu kararın faydaları, dezavantajlarını ağırbasır.)
  185. Stagnate (Durgunlaşmak): The economy has begun to stagnate.- (Ekonomi durgunlaşmaya başladı.)
  186. Elevate (Yükseltmek): His performance in the movie elevated him to stardom.- (Filmdeki performansı onu starlığa yükseltti.)
  187. Oversimplify (Aşırı basitleştirmek): Don't oversimplify the issue—it's more complex than you think.- (Sorunu aşırı derecede basitleştirme - düşündüğünden daha karmaşık.)
  188. Standardize (Standartlaştırmak): The company needs to standardize its processes.- (Şirketin süreçlerini standartlaştırması gerekiyor.)
  189. Empower (Yetki vermek, güçlendirmek): Our goal is to empower youth through education.- (Amacımız, eğitim aracılığıyla gençleri güçlendirmektir.)
  190. Paradox (Paradoks, çelişkili durum): It's a paradox that those who need help the most often ask for it the least.- (En çok yardıma ihtiyacı olanların genellikle en az yardım istemesi bir paradokstur.)
  191. Strive (Çabalamak): We must strive to improve our performance.- (Performansımızı iyileştirmek için çabalamalıyız.)
  192. Endorse (Desteklemek, onaylamak): The product is endorsed by many celebrities.- (Ürün, birçok ünlü tarafından desteklenmektedir.)
  193. Exploit (Sömürmek, yararlanmak): Some companies exploit their workers by paying them very little.- (Bazı şirketler, çalışanlarına çok az maaş ödeyerek onları sömürür.)
  194. Perceive (Algılamak, farkına varmak): I perceive a certain sadness in his poetry.- (Şiirlerinde belirli bir hüzün algılıyorum.)
  195. Extinguish (Söndürmek): Firefighters worked to extinguish the blaze.- (İtfaiyeciler, alevleri söndürmek için çalıştı.)
  196. Substitute (Yerine geçmek, vekil): Can you substitute for me at the meeting?(Toplantıda benim yerime geçebilir misin?)
  197. Extrapolate (Sonuç çıkarmak, tahminde bulunmak): We can extrapolate the future trend from the current data.- (Gelecek eğilimi, mevcut verilerden çıkarabiliriz.)
  198. Pioneer (Öncü olmak): She was a pioneer in the field of biochemistry.- (O, biyokimya alanında bir öncüydü.)
  199. Suppress (Bastırmak, önlemek): The government tried to suppress the news.- (Hükümet, haberleri bastırmaya çalıştı.)
  200. Fabricate (Uydurmak, yapmak): He was accused of fabricating evidence. (Delil uydurmakla suçlandı.)

Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال