ChatGPT
İşte İngilizce'de sık kullanılan phrasal verb'lerin Türkçe anlamları, eşanlamlıları ve örnek cümlelerle kullanımları:
Break down: Bozulmak, arıza yapmak
Eşanlamlıları: malfunction, go wrong
Örnek cümle: My car broke down on the highway. (Arabam otoyolda arıza yaptı.)
Call off: İptal etmek
Eşanlamlıları: cancel, abandon
Örnek cümle: They called off the soccer match due to heavy rain. (Aşırı yağış nedeniyle futbol maçını iptal ettiler.)
Carry on: Devam etmek
Eşanlamlıları: continue, proceed
Örnek cümle: We need to carry on with our work until it's finished. (İşi bitene kadar devam etmeliyiz.)
Come across: Tesadüfen karşılaşmak
Eşanlamlıları: encounter, run into
Örnek cümle: I came across an interesting book at the library. (Kütüphanede ilginç bir kitapla karşılaştım.)
Do without: Olmadan idare etmek
Eşanlamlıları: manage without, get by without
Örnek cümle: We had to do without electricity for a few hours. (Birkaç saat elektriksiz idare etmek zorunda kaldık.)
Figure out: Anlamak, çözmek
Eşanlamlıları: understand, solve
Örnek cümle: I couldn't figure out how to use the new software. (Yeni yazılımı nasıl kullanacağımı anlayamadım.)
Get along with: İyi geçinmek
Eşanlamlıları: have a good relationship with, get on with
Örnek cümle: She gets along with her coworkers very well. (İş arkadaşlarıyla çok iyi geçiniyor.)
Give up: Pes etmek, vazgeçmek
Eşanlamlıları: quit, surrender
Örnek cümle: Don't give up on your dreams. (Hayallerinden vazgeçme.)
Go ahead: İleri gitmek, devam etmek
Eşanlamlıları: proceed, continue
Örnek cümle: You have my permission to go ahead with the project. (Proje için ilerlemeye izniniz var.)
Hang out: Vakit geçirmek, takılmak
Eşanlamlıları: spend time, socialize
Örnek cümle: Let's hang out at the mall this afternoon. (Bugün öğleden sonra alışveriş merkezinde takılalım.)
Look after: Bakmak, ilgilenmek
Eşanlamlıları: take care of, attend to
Örnek cümle: Can you look after my cat while I'm away? (Ben yokken kedime bakabilir misin?)
Set up: Kurmak, düzenlemek
Eşanlamlıları:arrange, establish
Örnek cümle: They set up a new company last year. (Geçen yıl yeni bir şirket kurdular.)
Take off: Havalanmak, kalkmak
Eşanlamlıları: depart, lift off
Örnek cümle: The plane took off on time. (Uçak zamanında havalanmıştır.)
Turn off: Kapatmak
Eşanlamlıları: switch off, shut down
Örnek cümle: Don't forget to turn off the lights before you leave. (Ayrılmadan önce ışıkları kapatmayı unutma.)
Give in: Pes etmek, teslim olmak
Eşanlamlıları: surrender, yield
Örnek cümle: After a long negotiation, they finally gave in to our demands. (Uzun bir müzakerenin ardından sonunda taleplerimize boyun eğdiler.)
Look up: Bakmak, araştırmak
Eşanlamlıları: search, research
Örnek cümle: You can look up the definition of that word in the dictionary. (O kelimenin tanımını sözlükte araştırabilirsiniz.)
Put off: Ertelemek
Eşanlamlıları: postpone, delay
Örnek cümle: They decided to put off the meeting until next week. (Toplantıyı gelecek haftaya kadar ertelemeye karar verdiler.)
Run out of: Bitmek, tükenmek
Eşanlamlıları: exhaust, deplete
Örnek cümle: We ran out of milk, so I need to buy some more. (Süt bitti, bu yüzden biraz daha almalıyım.)
Break up: Ayrılmak, ilişkiyi sonlandırmak
Eşanlamlıları: end, split up
Örnek cümle: They decided to break up after years of being together. (Uzun yıllar birlikte olduktan sonra ayrılmaya karar verdiler.)
Get over: Üstesinden gelmek, atlatmak
Eşanlamlıları: overcome, recover from
Örnek cümle: It took her a long time to get over the loss of her pet. (Evcil hayvanının kaybını atlatması uzun zaman aldı.)
Bring up: Büyütmek, yetiştirmek
Eşanlamlıları: raise, nurture
Örnek cümle: My parents brought me up to value education. (Ebeveynlerim beni eğitime değer vererek büyüttüler.)
Look forward to: Dört gözle beklemek
Eşanlamlıları: anticipate, eagerly await
Örnek cümle: I'm really looking forward to the weekend. (Hafta sonunu dört gözle bekliyorum.)
Put up with: Tahammül etmek, katlanmak
Eşanlamlıları: tolerate, endure
Örnek cümle: I can't put up with his constant complaining anymore. (Artan şikayetlerine daha fazla tahammül edemem.)
Stand out: Göze çarpmak, dikkat çekmek
Eşanlamlıları: be noticeable, be prominent
Örnek cümle: Her bright red dress made her stand out in the crowd. (Parlak kırmızı elbisesi onu kalabalık içinde dikkat çekici kıldı.)
Take after: Benzemek, çekmek
Eşanlamlıları: resemble, inherit traits from
Örnek cümle: She takes after her mother in terms of appearance. (Görünüm açısından annesine benziyor.)
Get away: Kaçmak, uzaklaşmak
Eşanlamlıları: escape, flee
Örnek cümle: The thief managed to get away before the police arrived. (Hırsız, polis gelmeden önce kaçmayı başardı.)
Look up to: Saygı duymak, hayranlık duymak
Eşanlamlıları: admire, respect
Örnek cümle: I've always looked up to my older sister as a role model. (Her zaman ablamı bir rol model olarak saygıyla karşıladım.)
Put on: Giymek, takmak
Eşanlamlıları: wear, don
Örnek cümle: Don't forget to put on your jacket, it's cold outside. (Dışarısı soğuk, ceketini giymeyi unutma.)
Stand up for: Savunmak, desteklemek
Eşanlamlıları: defend, support
Örnek cümle: I will always stand up for my friends when they're being treated unfairly. (Arkadaşlarım haksız bir şekilde muamele gördüğünde her zaman onları savunacağım.)
Get over: Üstesinden gelmek, atlatmak
Eşanlamlıları: overcome, recover from
Örnek cümle: It took him a long time to get over the loss of his job. (İşini kaybetmenin üstesinden gelmesi uzun zaman aldı.)
Look out: Dikkat etmek, gözetlemek
Eşanlamlıları: watch out, be careful
Örnek cümle: Look out! There's a car coming towards you. (Dikkat et! Sana doğru gelen bir araba var.)
Take up: Başlamak, hobiye başlamak
Eşanlamlıları: start, begin
Örnek cümle: I've decided to take up painting as a hobby. (Hobi olarak resim yapmaya başlamaya karar verdim.)
Put out: Söndürmek, çıkarmak
Eşanlamlıları: extinguish, quench
Örnek cümle: She put out the candles before leaving the room. (Odadan ayrılmadan önce mumları söndürdü.)
Stand up: Ayakta durmak, dikilmek
Eşanlamlıları: rise, get to one's feet
Örnek cümle: Please stand up when the national anthem is played. (Milli marş çalındığında lütfen ayağa kalkın.)
Get on: Binmek, ilerlemek
Eşanlamlıları: board, progress
Örnek cümle: We need to hurry up and get on the train. (Acele etmeli ve trene binmeliyiz.)
Look back: Geriye bakmak, geçmişi hatırlamak
Eşanlamlıları: reminisce, reflect
Örnek cümle: As I look back on my childhood, I realize how much I've grown. (Çocukluğuma geriye bakarken ne kadar büyüdüğümü fark ediyorum.)
Settle down: Yerleşmek, sakinleşmek
Eşanlamlıları: establish oneself, calm down
Örnek cümle: After years of traveling, she decided to settle down and buy a house. (Yıllarca seyahat ettikten sonra yerleşmeye ve ev satın almaya karar verdi.)
Take off: Çıkarmak, havalanmak
Eşanlamlıları: remove, become airborne
Örnek cümle: He took off his hat and sat down. (Şapkasını çıkardı ve oturdu.)
Put up: Konuk etmek, ağırlamak
Eşanlamlıları: accommodate, host
Örnek cümle: We're putting up some friends from out of town for the weekend. (Hafta sonu için şehir dışından gelen bazı arkadaşları ağırlıyoruz.)
Stand for: Temsil etmek, anlamına gelmek
Eşanlamlıları: represent, signify
Örnek cümle: The acronym "UNESCO" stands for United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization. ("UNESCO" kısaltması Birleşmiş Milletler Eğitim,Bilim ve Kültür Organizasyonu'dur)