En Sık Kullanılan İngilizce Bağlaçlar: Örneklerle Kapsamlı Rehber




1. **and (ve):**

   - I like to read books and watch movies.

   (Kitap okumayı ve film izlemeyi severim.)


2. **but (ama):**

   - She wanted to go out, but it was raining heavily.

   (Dışarı çıkmak istedi, ama çok şiddetli yağmur yağıyordu.)


3. **or (veya):**

   - Would you like tea or coffee?

   (Çay mı yoksa kahve mi istersiniz?)


4. **so (bu yüzden):**

   - It was getting late, so we decided to leave.

   (Geç olmaya başlamıştı, bu yüzden ayrılmaya karar verdik.)


5. **because (çünkü):**

   - She couldn't come to the party because she was feeling unwell.

   (Partiye gelememişti çünkü kendini iyi hissetmiyordu.)


6. **although (olmasına rağmen):**

   - Although it was raining, they went for a walk.

   (Yağmur yağmasına rağmen yürüyüşe çıktılar.)


7. **however (ancak):**

   - It was expensive; however, she decided to buy it.

   (Pahalıydı; ancak, onu almaya karar verdi.)


8. **therefore (bu nedenle):**

   - He didn't study, therefore he failed the exam.

   (Ders çalışmadı, bu nedenle sınavı geçemedi.)


9. **yet (henüz, ama):**

   - She is very talented, yet she lacks confidence.

   (Çok yetenekli, ama özgüveni eksik.)


10. **since (çünkü, -dığından beri):**

    - I haven't seen him since last year.

    (Onu geçen yıldan beri görmedim.)


11. **while (iken):**

    - I like to listen to music while I'm working.

    (Çalışırken müzik dinlemeyi severim.)


12. **as (olarak):**

    - She works as a teacher.

    (O, bir öğretmen olarak çalışıyor.)


13. **if (eğer):**

    - If it rains, we will stay indoors.

    (Eğer yağmur yağarsa, içeride kalacağız.)


14. **when (zaman, -dığı zaman):**

    - I usually go for a walk when the weather is nice.

    (Genellikle hava güzel olduğunda yürüyüşe çıkarım.)


15. **than (daha):**

    - He is taller than his brother.

    (O, kardeşinden daha uzun.)


16. **unless (eğer ki, -madıkça):**

    - I won't go out unless it stops raining.

    (Yağmur yağmayı bırakmadıkça dışarı çıkmayacağım.)


17. **even though (rağmen):**

    - Even though it was late, they continued the meeting.

    (Geç olmasına rağmen, toplantıya devam ettiler.)


18. **whereas (halbuki):**

    - She likes tea, whereas her sister prefers coffee.

    (O, çayı severken, kız kardeşi kahveyi tercih eder.)


19. **after (sonra):**

    - After the movie finished, we went for dinner.

    (Film bittikten sonra, akşam yemeği için gittik.)


20. **before (önce):**

    - Finish your homework before you go out to play.

    (Oyun oynamaya çıkmadan önce ödevini bitir.)


21. **once (bir kez):**

    - Once you finish your work, you can relax.

    (İşini bitirdiğinde, rahatlayabilirsin.)


22. **unless (olmadıkça):**

    - I won't be able to come unless you pick me up.

    (Beni almadıkça gelemezsem.)


23. **whether (olup olmadığını):**

    - I don't know whether I should go or not.

    (Gitmeli miyim, gitmemeli miyim bilmiyorum.)


24. **until (kadar):**

    - Please wait here until I come back.

    (Lütfen burada dönene kadar bekleyin.)


25. **while (süre boyunca):**

    - He sang while he was cooking dinner.

    (Akşam yemeği pişirirken şarkı söyledi.)


26. **so that (böylece):**

    - I turned off the lights so that everyone could sleep.

    (Herkesin uyuyabilmesi için ışıkları kapattım.)


27. **than (daha):**

    - She is more patient than her sister.

    (O, kız kardeşinden daha sabırlı.)


28. **since (olduğundan beri):**

    - He has been studying English since he was a child.

    (Küçükken İngilizce çalışıyor.)


29. **as if/as though (mış gibi/miş gibi):**

    - She acted as if she didn't care about the result.

    (Sonuç umrunda değilmiş gibi davrandı.)


30. **even if (olsa bile):**

    - Even if it rains, we'll still go to the beach.

    (Yağmur yağsa bile, hâlâ plaja gideceğiz.)


Bu cümleler, bağlaçların çeşitli kullanımlarını göstermektedir.

Kullanıcı

yapmalıyım ve

ChatGPT

Tabii, işte devam eden örnek cümleler:


31. **provided that (şartıyla):**

    - You can borrow my car provided that you return it by tomorrow.

    (Arabamı yarın kadar geri getirirsen, ödünç alabilirsin.)


32. **in case (olur diye):**

    - Take an umbrella with you in case it rains.

    (Yağmur yağarsa diye yanına bir şemsiye al.)


33. **as long as (şartıyla):**

    - You can stay out as long as you want, just let me know.

    (Ne kadar istersen dışarıda kalabilirsin, sadece bana haber ver.)


34. **regardless of (ne olursa olsun):**

    - He always helps others regardless of his own problems.

    (Kendi sorunlarına bakmaksızın her zaman diğerlerine yardım eder.)


35. **in order to (amacıyla):**

    - She studied hard in order to pass the exam.

    (Sınavı geçmek amacıyla çok çalıştı.)


36. **on the other hand (diğer yandan):**

    - He's very talented, but on the other hand, he's quite lazy.

    (Çok yetenekli ama diğer yandan oldukça tembel.)


37. **due to (nedeniyle):**

    - The flight was canceled due to bad weather.

    (Uçuş kötü hava nedeniyle iptal edildi.)


38. **as soon as (yapar yapmaz):**

    - Call me as soon as you arrive.

    (Varır varmaz beni ara.)


39. **for example (örneğin):**

    - There are many fruits in the market, for example, apples, oranges, and bananas.

    (Pazarda birçok meyve var, örneğin elma, portakal ve muz.)


40. **on the contrary (aksine):**

    - He thought she would be angry, but on the contrary, she was very understanding.

    (O, kızgın olacağını düşündü, ama aksine, çok anlayışlıydı.)


41. **in addition (ek olarak):**

    - In addition to English, she speaks Spanish fluently.

    (İngilizce'nin yanı sıra, İspanyolca da akıcı bir şekilde konuşuyor.)


42. **rather than (yerine):**

    - He decided to walk rather than take the bus.

    (Otobüs yerine yürümeye karar verdi.)


43. **as if/as though (mış gibi/miş gibi):**

    - She acted as if she owned the place.

    (O, yerin sahibiymiş gibi davrandı.)


44. **besides (ayrıca):**

    - Besides studying, he enjoys playing the guitar.

    (Ders çalışmanın yanı sıra, gitar çalmaktan da hoşlanır.)


45. **meanwhile (bu arada):**

    - She's at work, meanwhile, I'm at home taking care of the kids.

    (O işte, bu arada ben evde çocuklara bakıyorum.)


46. **even though (rağmen):**

    - Even though it was his first time skiing, he did really well.

    (İlk kez kayak yapıyor olmasına rağmen, gerçekten iyi yaptı.)


47. **not only...but also (sadece...değil aynı zamanda):**

    - She's not only intelligent but also hardworking.

    (O, sadece zeki değil aynı zamanda çalışkan.)


48. **as a result (sonucunda):**

    - She didn't study, as a result, she failed the exam.

    (Ders çalışmadı, sonucunda sınavı geçemedi.)


49. **due to (nedeniyle):**

    - The match was postponed due to heavy rain.

    (Maç, şiddetli yağmur nedeniyle ertelendi.)


50. **consequently (sonuç olarak):**

    - He missed the train; consequently, he arrived late.

    (Treni kaçırdı, sonuç olarak geç geldi.)


51. **in conclusion (sonuç olarak):**

    - In conclusion, I believe that exercise is essential for maintaining good health.

    (Sonuç olarak, egzersizin iyi bir sağlık için önemli olduğuna inanıyorum.)


52. **in the meantime (bu arada):**

    - The repair will take a while. In the meantime, you can use the spare computer.

    (Tamir biraz zaman alacak. Bu arada, yedek bilgisayarı kullanabilirsiniz.)


53. **furthermore (dahası):**

    - The house is spacious, and furthermore, it has a beautiful garden.

    (Ev geniş ve dahası, güzel bir bahçesi var.)


54. **on the whole (genel olarak):**

    - On the whole, I think the project was a success.

    (Genel olarak, projenin başarılı olduğunu düşünüyorum.)


55. **in addition to (ek olarak):**

    - In addition to studying, she works part-time.

    (Çalışmanın yanı sıra, yarı zamanlı çalışıyor.)


56. **in spite of (rağmen):**

    - In spite of the bad weather, they went ahead with the picnic.

    (Kötü hava koşullarına rağmen, pikniğe devam ettiler.)


57. **with regard to (ile ilgili olarak):**

    - With regard to your question, I think it's best to consult an expert.

    (Sorunuzla ilgili olarak, bir uzmana danışmanın en iyisi olduğunu düşünüyorum.)


58. **owing to (dolayı):**

    - The concert was canceled owing to the singer's illness.

    (Konser, şarkıcının hastalığı dolayısıyla iptal edildi.)


59. **in case of (durumunda):**

    - Keep some extra cash with you in case of emergencies.

    (Acil durumlar için yanınızda biraz fazladan nakit bulundurun.)


60. **in order that (amaçlı):**

    - He worked hard in order that he could afford to go on vacation.

    (Tatil yapabilecek kadar kazanmak için çok çalıştı.)

Please Select Embedded Mode To Show The Comment System.*

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال