### Önsözün Özeti:
Önsöz, Domain-Driven Design (DDD) yaklaşımının temel prensiplerini ve neden önemli olduğunu açıklar. İlk olarak, DDD'nin yazılım geliştirmede iş dünyası (domain) ve yazılım arasındaki ilişkiyi vurguladığı belirtilir. Eric Evans'in 2003 yılında yayımladığı "Mavi Kitap" (Domain-Driven Design: Tackling Complexity in the Heart of Software) ile tanıtılan DDD'nin, işin karmaşıklığını yönetme ve iş sorunlarına çözüm getirme üzerine kurulu bir disiplin olduğu anlatılır. Önsözde, DDD’nin yalnızca karmaşık yazılım projelerinde değil, daha basit projelerde bile yararlı olabileceği vurgulanır.
DDD’nin en önemli katkılarından birinin, yazılım geliştiricileri ile iş uzmanları arasında ortak bir dil geliştirmek olduğu anlatılır. Bu dil, iş problemlerini daha iyi anlamaya ve iş hedefleri doğrultusunda yazılımın doğru şekilde tasarlanmasına olanak tanır. DDD'nin stratejik tasarım sürecinde iş problemleri küçük, çözülmesi kolay parçalar halinde ele alınır. Bu işbirliği, iş uzmanlarının teknik dil öğrenmek zorunda kalmadan, kendi alanlarının terimleriyle yazılımcılarla etkin şekilde iletişim kurmalarını sağlar.
DDD'nin bir diğer aşaması olan "taktiksel tasarım" bölümünde, stratejik tasarımdan elde edilen bulguların yazılım mimarisine ve uygulamasına nasıl dönüştürüleceği anlatılır. DDD, bu aşamada da iş uzmanlarıyla olan işbirliğini sürdürerek, yazılımcıların iş dilini anlamalarına ve bunu kodlarına yansıtmalarına olanak tanır.
Önsözde ayrıca, kitabın yazarı Vlad Khononov’un DDD topluluğunda kazandığı deneyimleri paylaşmasının ve bu kitabın özellikle DDD'ye yeni başlayanlar için önemli bir rehber olduğu vurgulanır. Yazarın konuyu basitleştirerek anlattığı, böylece DDD’nin karmaşıklığının azaltıldığı belirtilir. Kitap, aynı zamanda DDD’yi mikro hizmet mimarisi ve diğer yazılım kalıpları ile nasıl entegre edileceğini de ele alır.
İçindekiler Bölümünün Özeti:
Kitap dört ana kısımdan oluşur:
- Stratejik Tasarım:
- Bölüm 1: İş Alanlarını Analiz Etmek: Bu bölümde iş alanlarının (business domain) nasıl analiz edileceği, alt alanların (subdomain) nasıl sınıflandırılacağı ve yazılım tasarımını etkileyen iş stratejilerinin nasıl belirleneceği anlatılır.
- Bölüm 2: Alan Bilgisini Keşfetmek: Bu bölüm, "ortak dil" (ubiquitous language) kavramını tanıtır ve iş uzmanlarıyla etkili bir iletişim kurma yollarını açıklar.
- Bölüm 3: Alan Karmaşıklığını Yönetmek: Bu bölümde "bounded context" kavramı tanıtılır ve iş karmaşıklığının nasıl yönetileceği üzerinde durulur.
- Bölüm 4: Sınırlandırılmış Bağlamları Entegre Etmek: Farklı iş alt alanlarının birbirleriyle nasıl entegre edileceği ve bu süreçte karşılaşılabilecek zorluklar anlatılır.
- Taktiksel Tasarım:
- Bölüm 5: Basit İş Mantığını Uygulamak: Basit iş mantığının yazılımda nasıl kodlanacağı anlatılır.
- Bölüm 6: Karmaşık İş Mantığıyla Başa Çıkmak: Daha karmaşık iş mantığının nasıl modellenip uygulamaya geçirileceği tartışılır.
- Bölüm 7: Zaman Boyutunu Modellemek: Bu bölümde olay kaynaklı (event-sourcing) iş modelleri ve iş mantığının zamanla nasıl değiştirileceği ele alınır.
- Bölüm 8: Mimari Desenler: İş mantığının mimari olarak nasıl organize edileceği ve hangi katmanların kullanılacağı açıklanır.
- DDD’nin Pratikte Uygulanması:
- Bölüm 9: İletişim Desenleri: Sistem bileşenleri arasındaki iletişim ve entegrasyonun nasıl sağlanacağı anlatılır.
- Bölüm 10: Tasarım Heuristikleri: Tasarım kararlarının nasıl alınması gerektiği konusunda ipuçları ve kurallar sunulur.
- Bölüm 11: Tasarım Kararlarını Geliştirmek: Zamanla yazılım tasarımının nasıl evrileceği ve buna nasıl uyum sağlanacağı anlatılır.
- Bölüm 12: EventStorming: Yazılım ekipleri arasındaki işbirliğini artırmaya yönelik düşük teknolojili bir atölye çalışması yöntemi olan EventStorming tanıtılır.
- Diğer Metodolojiler ve Desenlerle İlişkiler:
- Bölüm 13: Gerçek Dünyada DDD: DDD’nin mevcut yazılım projelerinde nasıl uygulanacağı ve DDD’nin karmaşık iş alanlarındaki etkisi ele alınır.
- Bölüm 14: Mikro Hizmetler: Mikro hizmetler ve DDD’nin nasıl bir arada çalışabileceği tartışılır.
- Bölüm 15: Olay Tabanlı Mimari: DDD’nin olay tabanlı sistemlerle entegrasyonu ve bu sistemlerdeki tasarım kalıpları açıklanır.
- Bölüm 16: Veri Ağı (Data Mesh): Veri yönetimi sistemlerinde DDD'nin nasıl uygulanacağı ve Data Mesh kavramı anlatılır.
Kitap ayrıca, DDD'yi öğrenmek ve uygulamak isteyenler için çeşitli egzersizler ve vaka çalışmaları içermektedir.
Bölüm 1: İş Alanlarını Analiz Etmek (Analyzing Business Domains)
Bu bölüm, bir şirketin iş stratejisini anlamanın yazılım tasarımındaki önemini vurgular. Yazılım geliştiricilerinin, yalnızca kod yazmakla kalmayıp, işin bağlamını ve hedeflerini anlamaları gerektiği açıklanır. İş stratejilerini anlamadan yazılımın etkin bir şekilde tasarlanamayacağı belirtilir. Bölümde, Domain-Driven Design (DDD) yaklaşımı ile iş alanlarının nasıl analiz edileceği, alt alanların (subdomain) nasıl sınıflandırılacağı ve yazılımın iş hedeflerine uygun bir şekilde nasıl tasarlanacağı anlatılır.
İş Alanı Nedir?
İş alanı, bir şirketin ana faaliyet alanını tanımlar. Genel anlamda, şirketin müşterilerine sunduğu hizmettir. Örneğin:
- FedEx: Kargo teslimatı
- Starbucks: Kahve
- Walmart: Perakende satış
Bir şirket, birden fazla iş alanında faaliyet gösterebilir. Örneğin, Amazon hem perakende satış hem de bulut bilişim hizmetleri sunmaktadır. Ancak şirketlerin iş alanları zaman içinde değişebilir. Bölümde Nokia örneği verilerek, Nokia’nın tarihsel olarak farklı iş alanlarında faaliyet gösterdiği anlatılır.
Alt Alan (Subdomain) Nedir?
Bir şirketin iş alanı hedeflerine ulaşabilmesi için birçok alt alanda faaliyet göstermesi gerekir. Alt alanlar, şirketin sunduğu hizmetin birer yapı taşıdır ve bu alt alanlar birbirleriyle etkileşim halindedir. Bir alt alan tek başına başarılı bir şirket yaratmaya yetmez; bu alt alanların birlikte çalışması gereklidir. Starbucks örneğiyle açıklanır: Starbucks sadece kahve üretmekle kalmaz, aynı zamanda gayrimenkul kiralama, personel yönetimi ve finans gibi birçok alt alanda da faaliyet gösterir.
Alt Alan Türleri
DDD, üç tür alt alan tanımlar: ana (core), genel (generic) ve destekleyici (supporting). Bu alt alanlar, şirketin stratejik değeri açısından farklılık gösterir:
- Ana Alt Alan (Core Subdomain): Şirketin rakiplerinden farkını ortaya koyan faaliyet alanıdır. Bu alt alan, yenilikler, optimizasyonlar ve iş bilgisi ile şirketin rekabet avantajını sağlar. Örneğin, Google’ın arama algoritması, şirketin reklam geliri için kritik bir rol oynar.
- Genel Alt Alan (Generic Subdomain): Tüm şirketlerin aynı şekilde yaptığı iş faaliyetleridir. Örneğin, kimlik doğrulama ve yetkilendirme mekanizmaları birçok şirkette aynıdır.
- Destekleyici Alt Alan (Supporting Subdomain): Şirketin işini destekleyen, ancak rekabet avantajı sağlamayan basit işlevlerdir. Bu işlevler genellikle veri giriş işlemleri veya veri taşıma süreçlerinden oluşur. Örneğin, müşteri hizmetleri bir şirket için destekleyici bir alt alandır.
Alt Alanların Karşılaştırılması
- Rekabet Avantajı: Sadece ana alt alanlar şirketin rekabet avantajını sağlar. Genel ve destekleyici alt alanlar rekabet avantajı sağlamaz.
- Karmaşıklık: Ana alt alanlar genellikle karmaşıktır ve bu alt alanların çözümleri zor ve taklit edilmesi zordur. Genel alt alanlar da karmaşıktır, ancak çözümleri zaten bilinmektedir ve sektörde yaygın olarak kullanılır. Destekleyici alt alanlar ise basit iş mantıkları içerir.
- Değişkenlik: Ana alt alanlar sık sık değişir, çünkü rakiplerin gerisinde kalmamak için sürekli olarak yenilik yapılması gerekir. Destekleyici alt alanlar ise genellikle sabittir ve çok fazla değişiklik gerektirmez. Genel alt alanlar, güvenlik yamaları ve yeni çözümlerle zaman zaman güncellenir.
Alt Alan Sınırlarını Belirleme
Alt alanları belirlemek ve sınıflandırmak, yazılım tasarımında önemli bir adımdır. Bir şirketin departmanları ve organizasyon yapısı alt alanları tanımlamada başlangıç noktası olabilir. Ancak her alt alanın iç işleyişine derinlemesine bakmak ve gerekli detayları keşfetmek gerekir.
Alt Alanların Örneklenmesi
Bölümde iki kurgusal şirket üzerinden alt alanların analiz edilmesi öğretilir:
- Gigmaster: Gigmaster, kullanıcılarının müzik tercihlerini analiz eden ve yakınlarda düzenlenecek konserler için bilet önerileri yapan bir şirkettir. Ana alt alanları arasında öneri motoru ve veri anonimleştirme bulunur. Şirketin genel alt alanları ise şifreleme ve muhasebe işlemleridir.
- BusVNext: BusVNext, müşterilerinin mobil uygulama üzerinden otobüs rezervasyonu yapabildiği bir toplu taşıma şirketidir. Şirketin ana alt alanı, seyahat planlamasını optimize eden yönlendirme algoritmasıdır.
Her iki örnek de alt alanların iş stratejisine nasıl bağlandığını gösterir ve yazılımın bu stratejilere göre nasıl tasarlanması gerektiğini açıklar.
Sonuç
Bölümün sonunda, iş alanlarını anlamanın ve alt alanları tanımlamanın yazılım tasarımını doğrudan etkilediği vurgulanır. Ana, genel ve destekleyici alt alanları doğru bir şekilde sınıflandırmak, yazılımın hangi bölümlerinin daha karmaşık ve önemli olduğunu anlamaya yardımcı olur. Bu stratejik kararlar, yazılımın inşa edilme sürecini hızlandırır ve daha etkili bir ürün ortaya çıkmasını sağlar.
Bölüm 2: Alan Bilgisini Keşfetmek (Discovering Domain Knowledge)
Bu bölüm, Domain-Driven Design (DDD) sürecinde iş bilgisinin keşfinin önemini vurgular. Yazılım geliştiricilerinin, yazılım çözümleri üretirken iş dünyasıyla ilgili bilgiye derinlemesine hakim olmaları gerektiği açıklanır. Bölümde, iş uzmanlarıyla etkili bir şekilde iletişim kurmanın yolları, bu bilginin nasıl elde edileceği ve “ortak dil”in (ubiquitous language) nasıl geliştirileceği anlatılır. Amaç, yazılımın işin gerçek ihtiyaçlarını tam olarak karşılamasını sağlamak ve gereksiz karmaşıklıkları önlemektir.
İş Problemleri
İş problemleri, şirketin karşılaştığı zorluklar ve bu zorlukları çözmek için oluşturulacak yazılım çözümlerinin odak noktasıdır. Ancak, geliştiricilerin çoğu zaman iş problemlerini tam olarak anlamadıkları, bunun da yazılım çözümlerinin başarısız olmasına neden olduğu belirtilir. Yazılım geliştiricilerinin, müşterilerin gerçek problemlerini tam anlamıyla kavrayarak, bu problemlere uygun çözümler üretmeleri gerektiği vurgulanır.
Bilgi Keşfi
İş bilgisi keşfi, geliştiricilerin iş dünyasının hedeflerini, zorluklarını ve gereksinimlerini öğrenme sürecidir. Bilgi keşfi, iş dünyasından gelen uzmanlarla sürekli iletişim ve işbirliği gerektirir. DDD'nin temelinde bu bilgi keşfi yatmaktadır. Yazılımcılar ve iş uzmanları arasında etkili bir iletişim kurulması, yazılımın doğru şekilde tasarlanmasını sağlar.
İletişim
İş uzmanları ile yazılım geliştiriciler arasındaki etkili iletişim, başarılı bir yazılım projesinin anahtarıdır. Fakat çoğu zaman bu iki grup arasında bir dil bariyeri oluşur. İş uzmanları kendi terminolojilerine sahiptir, geliştiriciler ise teknik terimler kullanır. DDD, bu sorunu çözmek için "ortak dil" geliştirilmesini önerir.
Ortak Dil (Ubiquitous Language) Nedir?
Ortak dil (ubiquitous language), iş uzmanları ve yazılımcılar arasında sürekli kullanılan, her iki tarafın da anlayabileceği bir dildir. Bu dil, yazılım geliştiricilerin iş dünyasının ihtiyaçlarını doğru bir şekilde anlamalarına ve iş gereksinimlerini doğrudan yazılıma yansıtmalarına yardımcı olur.
Ortak dilin geliştirilmesi ve korunması, yazılım projesinin tüm aşamalarında hayati önem taşır. Yazılımın kodları bile bu ortak dilin bir parçası olmalı, yani kod yapısı ve isimlendirmeler iş dünyasının dilini yansıtmalıdır. Böylece, iş uzmanları yazılım kodunu incelediklerinde bile kendi iş süreçlerini tanıyabilirler.
İşin Dili
Ortak dil, iş dünyasının dilinden türetilir. Bu, iş uzmanlarıyla düzenli olarak toplantılar yaparak, işin hedeflerini, terminolojisini ve süreçlerini anlamayı gerektirir. Ayrıca, bu dil sürekli olarak evrilir ve değişir, çünkü iş dünyası da sürekli değişim içindedir.
Senaryolar (Scenarios)
Senaryolar, iş süreçlerinin farklı aşamalarını ve olası durumları anlamak için kullanılır. Yazılım geliştiricileri, senaryoları kullanarak işin gerçek dünyadaki durumlarını yazılıma entegre ederler. Bu senaryolar, işin hedeflerine ulaşmada karşılaşılan zorlukları ve nasıl çözümler üretilebileceğini belirlemek için çok önemlidir.
Tutarlılık (Consistency)
Ortak dilin sürekliliği ve tutarlılığı, iş bilgisiyle yazılımın aynı doğrultuda ilerlemesini sağlar. Eğer iş dünyası ve yazılım takımı arasında bir dil tutarsızlığı ortaya çıkarsa, bu yazılım çözümlerinin başarısız olmasına yol açabilir. Bu yüzden dilin net, herkes tarafından kabul gören ve proje boyunca aynı kalması önemlidir.
İş Alanı Modeli (Model of the Business Domain)
Bir iş alanı modeli, iş süreçlerinin, kurallarının ve varlıklarının yazılımsal bir temsili olarak tanımlanır. Bu model, iş problemlerini çözmek için yazılım çözümleri üretirken temel bir rehberdir. Model, iş alanındaki önemli kavramların ve süreçlerin bir soyutlamasıdır.
- Model Nedir? Bir model, iş süreçlerinin, kurallarının ve varlıklarının yazılımsal bir temsili olarak tanımlanır. Bu, iş alanının nasıl çalıştığını anlamamıza ve yazılım çözümlerine doğru bir şekilde aktarmamıza yardımcı olur.
- Etkili Modelleme: Etkili modelleme, iş dünyasıyla sürekli iletişim ve işbirliği gerektirir. Geliştiriciler, iş uzmanlarıyla birlikte çalışarak iş alanını anlamalı ve bu bilgiyi yazılım çözümlerine doğru bir şekilde yansıtmalıdır.
Modelleme Sürekli Bir Çabadır
Modelleme sürekli bir süreçtir ve iş dünyasının değişen ihtiyaçlarına göre güncellenmesi gerekir. İş dünyasıyla sürekli iletişim halinde olarak, modelin değişen gereksinimlere uyum sağlaması ve yazılımın iş süreçlerine uygun kalması sağlanır.
.
Araçlar
İş bilgisini keşfetmek ve modellemek için çeşitli araçlar kullanılabilir. Ancak, en etkili araçlardan biri iş uzmanları ile yapılan atölye çalışmaları ve beyin fırtınası seanslarıdır. Bu seanslar, iş süreçlerini anlamak ve modellemek için önemli fırsatlar sunar.
Zorluklar
İş bilgisi keşfi ve modelleme sürecinde birçok zorlukla karşılaşılabilir. İş uzmanlarıyla iletişim kurmak bazen zor olabilir, çünkü onlar da kendi iş süreçleriyle yoğun olarak meşguldür. Ayrıca, iş süreçlerinin karmaşıklığı ve sürekli değişimi, modeli güncel tutmayı zorlaştırabilir.
Sonuç
İş bilgisini keşfetmek, yazılım geliştirme sürecinin en önemli aşamalarından biridir. Ortak dil oluşturarak ve bu dili sürekli kullanarak, iş problemlerine doğru çözümler üretilebilir. Bu bölümde anlatılanlar, yazılım geliştiricilerin iş dünyasını anlamaları ve yazılım çözümlerini bu anlayışa dayandırmaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Bölüm 3: Alan Karmaşıklığını Yönetmek (Managing Domain Complexity)
Bu bölüm, yazılım geliştirme sürecinde iş alanlarının karmaşıklığını yönetmenin önemini ve Domain-Driven Design'ın (DDD) sunduğu araçlarla bu karmaşıklığın nasıl ele alınacağını tartışır. İş dünyası karmaşık olduğunda, yazılımın bu karmaşıklığı nasıl yansıtacağı ve yönetileceği kritik bir sorundur. Bölümde, bounded context (sınırlandırılmış bağlam) kavramı tanıtılarak iş süreçlerinin daha yönetilebilir parçalara nasıl bölüneceği anlatılır.
Tutarsız Modeller (Inconsistent Models)
İş alanları genellikle birçok farklı modelleme yaklaşımı içerir ve bu modeller zamanla değişebilir. Farklı takımlar, farklı iş süreçlerini ve veri modellerini farklı şekillerde ele alabilir, bu da tutarsız modellere yol açabilir. Bu tutarsızlıklar, özellikle büyük ölçekli projelerde karmaşıklığı artırır ve yazılımın yönetimini zorlaştırır. Tutarsız modeller, yazılım çözümlerinin birbirleriyle uyumsuz olmasına ve gereksiz karmaşıklıklara neden olabilir.
Sınırlandırılmış Bağlam (Bounded Context) Nedir?
Sınırlandırılmış bağlam, iş alanının daha küçük ve yönetilebilir parçalara bölünmesini sağlar. Her bir bağlam, kendi içinde tutarlı bir model ve dil içerir. Sınırlandırılmış bağlamlar, işin farklı bölümlerinin yazılım içinde bağımsız olarak modellenmesine ve uygulanmasına olanak tanır.
Bu yaklaşım, karmaşık iş alanlarının yönetilmesini kolaylaştırır ve farklı iş süreçlerinin birbirlerinden bağımsız olarak gelişmesine olanak tanır. Her bir bağlamda, kullanılan dil ve model sadece o bağlamda geçerlidir ve diğer bağlamlar tarafından kullanılmaz. Bu, her bağlamın kendi kurallarına ve veri modeline sahip olmasını sağlar, böylece tutarsızlıklar minimize edilir.
Model Sınırları (Model Boundaries)
Her sınırlandırılmış bağlamın net sınırları vardır. Bu sınırlar, iş süreçlerini ve veri yapılarını kapsar. Her bağlam, belirli bir iş problemini çözmek için tasarlanmış bağımsız bir model içerir. Bu sınırları belirlemek, işin hangi bölümlerinin birbirinden ayrılacağını ve hangi bölümlerin bir arada çalışacağını tanımlamayı gerektirir.
Sınırlandırılmış bağlamlar, aynı zamanda ekiplerin çalışma biçimini de etkiler. Farklı ekipler, farklı bağlamlarda çalışarak aynı projede daha verimli işbirliği yapabilirler. Her ekip, kendi bağlamını geliştirmeye odaklanabilir ve diğer bağlamlarla olan entegrasyon süreçlerine daha az bağımlı hale gelir.
Ortak Dilin Yeniden Şekillendirilmesi (Ubiquitous Language Refined)
Sınırlandırılmış bağlamlar, DDD'nin ortak dilini daha da rafine eder. Her bağlamın kendi diline sahip olması, iş süreçlerinin yazılıma daha doğru yansıtılmasını sağlar. Böylece, yazılımcılar ve iş uzmanları arasındaki iletişim daha verimli hale gelir ve işin ihtiyaçları yazılıma daha tutarlı bir şekilde entegre edilir.
Sınırlandırılmış Bağlamın Kapsamı (Scope of a Bounded Context)
Sınırlandırılmış bağlamlar, genellikle bir iş sürecini veya iş alanının belirli bir bölümünü kapsar. Örneğin, bir e-ticaret sitesinde "Sipariş Yönetimi" bir sınırlandırılmış bağlam olarak ele alınabilir. Bu bağlam, siparişin alınmasından teslimatına kadar olan tüm süreçleri kapsar. Diğer bir sınırlandırılmış bağlam ise "Envanter Yönetimi" olabilir, bu da ürünlerin stok durumlarını ve depolama süreçlerini yönetir.
Alt Alanlar ve Sınırlandırılmış Bağlamlar (Bounded Contexts Versus Subdomains)
Alt alanlar ve sınırlandırılmış bağlamlar arasındaki farkı anlamak önemlidir. Alt alanlar, iş süreçlerinin stratejik bir perspektiften sınıflandırılmasıdır. Sınırlandırılmış bağlamlar ise bu alt alanların yazılım içinde nasıl modelleneceğini belirler. Yani, bir alt alan birden fazla sınırlandırılmış bağlam içerebilir ve bu bağlamlar alt alanın farklı yönlerini ele alabilir.
Örneğin, bir finans şirketinde "Muhasebe" bir alt alan olabilir. Bu alt alan, "Fatura Yönetimi" ve "Vergi Yönetimi" gibi farklı sınırlandırılmış bağlamlara bölünebilir.
Gerçek Hayatta Sınırlandırılmış Bağlamlar (Bounded Contexts in Real Life)
Gerçek dünyada, sınırlandırılmış bağlamların belirlenmesi her zaman net olmayabilir. Bazı durumlarda, iş süreçleri o kadar iç içe geçmiş olabilir ki bağlam sınırlarını belirlemek zorlaşır. Bu nedenle, doğru sınırları belirlemek ve bu bağlamları yazılım çözümlerine uygulamak dikkatli bir analiz gerektirir. Ancak, bu sınırlar net bir şekilde belirlendiğinde, yazılımın daha yönetilebilir ve esnek hale gelmesi sağlanır.
Sınırlar (Boundaries)
Sınırlar, sadece iş süreçleri arasında değil, aynı zamanda fiziksel ve sahiplik düzeyinde de olabilir. Örneğin, birden fazla ekip aynı projede çalışıyorsa, her ekibin kendi sınırlandırılmış bağlamı olabilir ve her bir ekip kendi modelini geliştirir. Ayrıca, farklı organizasyonel birimler arasında da sınırlar olabilir, böylece her birim kendi iş süreçlerini bağımsız bir şekilde yönetebilir.
- Fiziksel Sınırlar: Farklı uygulamalar veya sistemler arasında fiziksel sınırlar olabilir. Örneğin, bir yazılımın farklı mikro hizmetleri, her biri kendi bağlamında çalışarak birbirlerinden bağımsız olabilir.
- Sahiplik Sınırları: Farklı ekipler veya organizasyon birimleri arasındaki sahiplik sınırları da bağlam sınırlarını belirleyebilir. Her ekip, kendi sınırlandırılmış bağlamına sahip olabilir ve bu bağlamın gelişiminden sorumlu olabilir.
Gerçek Hayatta Sınırlandırılmış Bağlam Örnekleri
Gerçek hayatta sınırlandırılmış bağlamlar, farklı iş süreçlerini net bir şekilde tanımlamak ve yönetmek için kullanılır. Örneğin, bir buzdolabı satın alma süreci, bir sınırlandırılmış bağlam olarak ele alınabilir. Bu bağlam, müşteri siparişini aldıktan sonra ürünün teslimatına kadar olan tüm süreçleri kapsar. Diğer bir sınırlandırılmış bağlam ise buzdolabının üretimi olabilir, bu da üretim sürecini yönetir.
Sonuç
Sınırlandırılmış bağlamlar, DDD’nin en güçlü araçlarından biridir. Bu kavram, karmaşık iş süreçlerinin daha yönetilebilir parçalara bölünmesini sağlar ve yazılımın iş ihtiyaçlarına uygun bir şekilde gelişmesine olanak tanır. İş süreçleri ve yazılım modelleri arasında tutarlılık sağlayarak, geliştiricilerin ve iş uzmanlarının işbirliğini artırır. Sınırlandırılmış bağlamların doğru bir şekilde belirlenmesi, yazılımın karmaşıklığını azaltarak projelerin daha başarılı olmasını sağlar.
Bölüm 4: Sınırlandırılmış Bağlamları Entegre Etmek (Integrating Bounded Contexts)
Bu bölüm, Domain-Driven Design (DDD) kapsamında ele alınan sınırlandırılmış bağlamların (bounded context) nasıl entegre edileceğini tartışır. Bir yazılım sisteminin farklı bölümleri arasında etkili bir entegrasyon sağlamak, büyük ve karmaşık projelerde başarının anahtarıdır. Bu entegrasyon sürecinde, farklı bağlamların birbirleriyle nasıl iletişim kuracağı ve işbirliği yapacağı üzerinde durulur. Bölümde, çeşitli entegrasyon desenleri tanıtılır ve bu desenlerin hangi durumlarda kullanılabileceği anlatılır.
İşbirliği (Cooperation)
Sınırlandırılmış bağlamlar arasında işbirliği, sistemin düzgün çalışması için gereklidir. Bu bağlamların birbirleriyle doğru ve tutarlı bir şekilde iletişim kurması, hem yazılımın iş ihtiyaçlarını karşılamasını sağlar hem de karmaşıklığı kontrol altında tutar. Bağlamlar arasında etkili işbirliği, projenin uzun vadede sürdürülebilir olmasına yardımcı olur.
Entegrasyon Desenleri
Bağlamların entegrasyonu için kullanılan çeşitli desenler vardır. Bu desenler, bağlamlar arasındaki ilişkileri organize etmek ve iş süreçlerini kesintisiz hale getirmek için kullanılır.
- Ortak Çekirdek (Shared Kernel)
- Bu desen, iki veya daha fazla bağlamın ortak bir model veya kod parçasını paylaşmasını ifade eder. Bu paylaşılan çekirdek, farklı bağlamların birbiriyle uyumlu kalmasına yardımcı olur. Ancak, paylaşılan çekirdeğin dikkatli bir şekilde yönetilmesi gerekir, çünkü bu bölümde yapılan bir değişiklik tüm bağlamları etkileyebilir. Ortak çekirdek, küçük ve sıkı bağlı ekipler arasında kullanıldığında etkili olabilir.
- Müşteri-Tedarikçi (Customer-Supplier)
- Bir bağlam diğerine hizmet sağlıyorsa (müşteri-tedarikçi ilişkisi), bu desen kullanılır. Örneğin, bir "Fatura Yönetimi" bağlamı, "Muhasebe" bağlamına veri sağlıyorsa, müşteri-tedarikçi ilişkisi devrededir. Bu ilişkide, müşteri bağlamı (fatura yönetimi), tedarikçi bağlamın (muhasebe) gereksinimlerine göre veri sağlar.
- Uygunluk Katmanı (Anticorruption Layer)
- Bu desen, iki bağlam arasındaki model farklılıklarını yönetmek için kullanılır. Eğer bir bağlam başka bir bağlamdan veri alıyorsa ve bu iki bağlamın modelleri arasında uyuşmazlık varsa, uygunluk katmanı devreye girer. Uygunluk katmanı, iki bağlam arasındaki veri dönüşümlerini ve çevirileri gerçekleştirir, böylece bağlamlar arasında doğrudan bir bağlantı kurmak yerine aracı bir katman kullanılır.
- Açık-Host Servisi (Open-Host Service)
- Bu desen, bir bağlamın diğer bağlamlara açık bir API sağlayarak kendisine erişim sunmasını ifade eder. Açık-host servisi, bir bağlamın sunduğu işlevselliği diğer bağlamlara veya sistemlere açık hale getirir. Örneğin, bir "Sipariş Yönetimi" bağlamı, diğer bağlamlara sipariş bilgilerini sağlamak için bir API sunabilir.
- Ayrı Yollar (Separate Ways)
- Eğer iki bağlamın birbirine bağımlılığı yoksa ve birbirinden bağımsız olarak çalışabiliyorsa, bu desen kullanılır. Bu bağlamlar, kendi modellerini ve süreçlerini bağımsız bir şekilde geliştirebilir. Ayrı yollar deseni, entegrasyonun gerekli olmadığı durumlarda kullanılır.
Bağlam Haritası (Context Map)
Bağlam haritası, sınırlandırılmış bağlamların nasıl entegre edileceğini görsel olarak gösteren bir araçtır. Bu harita, bağlamlar arasındaki ilişkileri ve entegrasyon desenlerini açıkça tanımlar. Bağlam haritası, yazılımın genel entegrasyon yapısını anlamaya ve geliştirmeye yardımcı olur. Harita, projenin farklı bölümlerinde çalışan ekipler arasında ortak bir anlayış sağlar.
İletişim Sorunları
Sınırlandırılmış bağlamlar arasında entegrasyon yapılırken iletişim sorunları ortaya çıkabilir. Farklı bağlamlar arasındaki model farklılıkları veya iş süreçlerindeki uyumsuzluklar, yazılımın işleyişini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, entegrasyon desenlerinin dikkatli bir şekilde seçilmesi ve uygulanması önemlidir. İletişim sorunları, entegrasyon sürecinde gecikmelere veya hatalara yol açabilir.
Genel Alt Alanlar ve Model Farklılıkları
Genel alt alanlar (generic subdomains), farklı bağlamlar arasında ortak bir işlevsellik sağlar. Ancak, bağlamlar arasında farklı modellerin kullanılması durumunda, bu genel alt alanların entegrasyonu karmaşık hale gelebilir. Model farklılıkları, veri yapıları ve iş süreçlerinde uyumsuzluklara neden olabilir. Bu durumda, uygun entegrasyon desenleri kullanılarak bu farklar giderilmelidir.
Sınırlandırılmış Bağlamların Entegrasyonunda Yaşanan Zorluklar
Bağlamların entegrasyonu sürecinde karşılaşılan en büyük zorluklardan biri, farklı bağlamların modellerinin uyumsuz olmasıdır. Bir bağlamın modeli diğerine tam olarak uymadığında, veri dönüşümü ve entegrasyon süreçlerinde zorluklar yaşanabilir. Bu zorlukları aşmak için uygun entegrasyon desenleri seçilmeli ve bu desenler dikkatlice uygulanmalıdır.
Sonuç
Bu bölüm, Domain-Driven Design sürecinde sınırlandırılmış bağlamların entegrasyonuna odaklanır. Farklı bağlamlar arasındaki entegrasyon, yazılımın karmaşıklığını yönetmek ve iş süreçlerini doğru bir şekilde yansıtmak için kritik öneme sahiptir. Bağlamlar arasında etkili iletişim ve entegrasyon sağlamak, yazılım projelerinin başarısı için gereklidir. Bağlam haritası ve entegrasyon desenleri, bu sürecin yönetilmesinde önemli araçlar olarak öne çıkar.
Bölüm 5: Basit İş Mantığını Uygulamak (Implementing Simple Business Logic)
Bu bölüm, basit iş mantığının yazılımda nasıl uygulanacağına odaklanır. Domain-Driven Design (DDD) çerçevesinde, iş mantığı, yazılım sisteminin iş kurallarını ve süreçlerini doğru bir şekilde yansıtmak için kullanılır. Bu bölümde, iş mantığının basit olduğu senaryolar için iki ana modelleme ve uygulama deseni olan Transaction Script (İşlem Betiği) ve Active Record (Etkin Kayıt) desenleri ele alınır. Her iki desen de basit iş mantığının etkin bir şekilde yazılıma entegre edilmesi için kullanılır.
Transaction Script (İşlem Betiği)
Transaction Script, basit iş mantığını uygulamak için kullanılan en yaygın ve en basit tasarım desenlerinden biridir. Bu desen, iş kurallarını ve süreçlerini adım adım yürüten bir dizi prosedürel kod bloğu içerir. İşlem betiği, her bir iş sürecini doğrudan bir betik (script) olarak uygular ve bu betikte gerekli olan tüm iş adımları sıralanır. İşlem betiği yaklaşımı, iş mantığının basit olduğu ve genellikle birkaç adımla sonuçlandığı durumlarda kullanılır.
İşleyişi:
- İş mantığı adım adım prosedürel olarak uygulanır.
- Her bir işlem, veri tabanına yapılan bir sorgu veya güncelleme işlemi gibi adımlardan oluşur.
- Her işlem bir işlem bloğu (transaction) içinde yürütülür, böylece tüm adımlar başarıyla tamamlandığında işlem tamamlanmış olur. Eğer bir adım başarısız olursa tüm işlem geri alınır (rollback).
Ne Zaman Kullanılır?
- İş süreçleri basit olduğunda ve karmaşık iş mantıkları olmadığında kullanılır.
- İş kuralları birkaç adımla sınırlı olduğunda ve bu adımlar bağımsız olarak yürütülebildiğinde uygun bir çözümdür.
Avantajları:
- Basitliği: Uygulaması ve anlaşılması oldukça kolaydır.
- Performans: Basit ve hızlıdır, genellikle küçük projeler ve az karmaşık sistemler için idealdir.
Dezavantajları:
- Tekrar Eden Kod: İş mantığı birçok yerde tekrarlandığında kodun yeniden kullanımı zorlaşabilir.
- Karmaşıklık Arttığında: İş mantığı daha karmaşık hale geldiğinde, Transaction Script yetersiz kalabilir ve kod karmaşık bir hale gelebilir.
Active Record (Etkin Kayıt)
Active Record, iş mantığını ve veri erişim işlemlerini bir araya getiren bir diğer popüler tasarım desenidir. Bu desende, her iş varlığı (entity) kendi verilerini ve iş mantığını yönetir. Yani, bir sınıf hem veriyi temsil eder hem de bu veriye ilişkin işlemleri (okuma, yazma, güncelleme, silme) yürütür. Bu desen, özellikle veritabanı ile yoğun etkileşimde bulunan uygulamalarda kullanılır.
İşleyişi:
- Her bir iş varlığı, veritabanındaki bir tabloya karşılık gelir ve bu varlık sınıfı kendi verisini yönetir.
- Varlık sınıfı, veriyi veritabanına kaydetme, güncelleme veya silme işlemlerini doğrudan yapar.
- Varlık sınıfları, veri erişim mantığını kendi içinde barındırır ve bu işlemleri kolaylaştırır.
Ne Zaman Kullanılır?
- Veritabanı ile doğrudan çalışan uygulamalar için uygundur.
- İş mantığı nispeten basit olduğunda ve iş varlıklarının veritabanı tablolarıyla birebir eşleştiği durumlarda kullanılır.
Avantajları:
- Kolaylık: Her varlık, kendi verisi üzerinde işlem yapar, bu da veri işlemlerini basitleştirir.
- Doğrudan Veri Erişimi: İş mantığı ile veri erişimi tek bir yerde birleştirildiği için veritabanı işlemleri hızlı ve kolaydır.
Dezavantajları:
- Karmaşıklık Arttığında: İş mantığı daha karmaşık hale geldiğinde, Active Record yapısı yetersiz kalabilir ve modelin esnekliği azalabilir.
- Büyük Projelerde Sınırlamalar: Büyük ve karmaşık projelerde Active Record, veritabanı ve iş mantığının ayrı tutulmaması nedeniyle sorun yaratabilir. Veritabanı işlemleriyle iş mantığını ayrı tutan daha karmaşık desenlere ihtiyaç duyulabilir.
Pragmatik Olmak (Being Pragmatic)
Bu bölümde vurgulanan önemli bir nokta, her iş mantığı için en uygun desenin dikkatli bir şekilde seçilmesi gerektiğidir. Basit projelerde ve küçük yazılım çözümlerinde Transaction Script ve Active Record desenleri ideal çözümler sunabilir. Ancak, sistem karmaşıklaştıkça ve iş mantığı daha karmaşık hale geldikçe, bu desenlerin sınırları ortaya çıkabilir. Bu durumda, daha ileri seviye DDD taktik desenlerine başvurulması gerekebilir.
Sonuç
Transaction Script ve Active Record, basit iş mantığını uygulamak için uygun ve etkili çözümler sunar. Bu iki desen, iş süreçlerinin hızlı ve basit bir şekilde yazılıma entegre edilmesini sağlar. Ancak, iş mantığı ve süreçler karmaşık hale geldiğinde, daha ileri düzey desenlerin kullanılması gerekebilir. Yazılım projelerinde bu iki desenin nerede ve ne zaman kullanılacağına dikkat etmek, kodun sürdürülebilirliğini ve bakımını kolaylaştırır.
Bölüm 6: Karmaşık İş Mantığıyla Başa Çıkmak (Tackling Complex Business Logic)
Bu bölümde, basit iş mantıklarının ötesine geçerek daha karmaşık iş süreçlerinin yazılıma nasıl entegre edileceği ve yönetileceği ele alınır. Karmaşık iş mantıkları, genellikle iş kurallarının daha detaylı olduğu, süreçlerin çok aşamalı olduğu ve iş varlıklarının birbirleriyle daha yoğun etkileşimde bulunduğu durumlarda ortaya çıkar. Domain-Driven Design (DDD), bu karmaşıklığı yönetmek için "domain model" (iş modeli) adında bir yaklaşım sunar. Bu bölümde, iş modellerinin nasıl oluşturulacağı ve karmaşık iş süreçlerinin nasıl kodlanacağı üzerinde durulmaktadır.
Tarihçe
Karmaşık iş mantıklarıyla başa çıkmak için geçmişte kullanılan yöntemler genellikle başarısız olmuştur. İş mantığının kod içerisinde dağınık bir şekilde yer alması, kod tekrarlarına ve yönetim zorluklarına neden olmuştur. Transaction Script ve Active Record gibi basit desenler, karmaşık iş mantıklarıyla başa çıkmada yetersiz kalabilir. Bu noktada, iş mantığının daha iyi organize edilmesi ve iş kurallarının daha belirgin bir yapıya oturtulması gereklidir.
İş Modeli (Domain Model) Nedir?
İş modeli, karmaşık iş mantıklarını yönetmek için kullanılan bir modelleme yaklaşımıdır. İş modeli, iş süreçlerini ve kurallarını bir yazılım modeli olarak temsil eder. Bu model, iş dünyasında var olan kavramları, süreçleri ve ilişkileri yansıtarak yazılıma daha düzenli bir yapı kazandırır.
İş modeli deseni, iş kurallarını ve süreçlerini doğrudan modele yansıtarak, karmaşık iş mantıklarını daha yönetilebilir hale getirir. İş modelinde her iş varlığı, iş süreçlerini ve kurallarını temsil eden bir sınıfa sahiptir. Bu sınıflar, iş kurallarını yürütmek ve birbirleriyle etkileşim kurmak için çeşitli yöntemler içerir.
İş Modeli Nasıl Uygulanır?
İş modelini uygularken çeşitli yapı taşları kullanılır. Bu yapı taşları, iş süreçlerinin yazılımda nasıl modellenip uygulanacağını belirler. Bu bölümde kullanılan bazı önemli kavramlar ve yapı taşları şunlardır:
- Varlıklar (Entities): Varlıklar, iş dünyasında uzun süreli bir kimliğe sahip olan ve iş süreçlerinde önemli olan nesnelerdir. Örneğin, bir "Müşteri" bir varlık olabilir ve bu varlık bir kimlik (ID) ile tanımlanır. Varlıklar, iş süreçlerinde değişiklik gösterse bile kimliklerini korurlar.
- Değer Nesneleri (Value Objects): Değer nesneleri, varlıkların aksine kimlik taşımaz ve değiştirilemezler. Örneğin, bir "Adres" bir değer nesnesi olabilir. Değer nesneleri, varlıkların durumlarını tanımlamak için kullanılır ve değerleri önemli olan, ancak kimlikleri olmayan nesnelerdir.
- Toplamalar (Aggregates): Toplamalar, bir grup varlık ve değer nesnesini bir arada tutan ve bu varlıklar üzerindeki işlemleri yöneten bir yapıdır. Toplamalar, sistemin tutarlılığını korur ve veri bütünlüğünü sağlamak için belirli kuralları uygular. Bir toplam, belirli bir iş sürecini kapsayan tüm iş nesnelerini içerir.
- Alan Hizmetleri (Domain Services): Alan hizmetleri, bir iş modeli içinde birden fazla varlık veya toplam üzerinde işlem yapan, ancak bu varlıklara doğrudan ait olmayan iş mantığını kapsar. Örneğin, bir siparişin toplam tutarını hesaplamak bir alan hizmeti olabilir.
- Depolar (Repositories): Depolar, iş modellerinin veritabanı ile etkileşimini yöneten yapılardır. Varlıkların ve toplamaların veritabanından alınması ve kaydedilmesi işlemleri depolar aracılığıyla yapılır. Depolar, veritabanı erişim mantığını soyutlayarak, iş mantığının veritabanı detaylarından bağımsız olmasını sağlar.
Karmaşıklığı Yönetmek
Karmaşık iş süreçlerini yazılıma entegre ederken dikkat edilmesi gereken en önemli faktör, sistemin karmaşıklığını yönetmektir. İş modelleri, bu karmaşıklığı azaltmak için tasarlanmıştır. Modeller, iş kurallarını düzenli bir yapıya oturtur ve bu sayede yazılımın hem anlaşılması hem de yönetilmesi daha kolay hale gelir.
- Toplamaların Yönetimi: Toplamalar, bir iş sürecinde birden fazla varlık veya nesnenin birlikte hareket etmesini sağlar. Örneğin, bir sipariş toplamı, hem "Sipariş" varlığını hem de "Ürün" ve "Müşteri" gibi diğer varlıkları kapsayabilir. Bu toplam, tüm bu varlıklar üzerindeki işlemleri yönetir ve iş süreçlerinin tutarlı bir şekilde yürütülmesini sağlar.
- Tutarlılığı Sağlama: Karmaşık iş mantıklarıyla başa çıkarken tutarlılığı sağlamak çok önemlidir. İş modelleri, toplamalar ve alan hizmetleri, verinin tutarlılığını korumak ve iş kurallarının doğru bir şekilde uygulanmasını sağlamak için kullanılır. Bu yapı taşları, iş süreçleri sırasında veri bütünlüğünü korur.
İş Modelinin Avantajları
- Karmaşıklığın Yönetimi: İş modelleri, karmaşık iş süreçlerini ve kurallarını daha yönetilebilir bir yapıya sokar. Bu, sistemin uzun vadede sürdürülebilirliğini artırır.
- Kodun Anlaşılabilirliği: İş modelleri, kodun daha anlaşılır olmasını sağlar. İş süreçleri ve kurallarının doğrudan yazılım modeline yansıtılması, geliştiricilerin iş mantığını daha kolay kavramasına olanak tanır.
- Esneklik: İş modeli deseni, iş süreçlerinin zaman içinde değişmesine uyum sağlamak için esneklik sunar. İş kurallarındaki değişiklikler kolayca modele entegre edilebilir.
Sonuç
Bu bölüm, karmaşık iş mantıklarının nasıl modellenip uygulanacağına odaklanır. Transaction Script ve Active Record gibi basit yaklaşımlar karmaşık iş süreçlerinde yetersiz kalabilir. İş modeli deseni, bu karmaşıklığı yönetmek için güçlü bir araç sunar. Varlıklar, değer nesneleri, toplamalar ve alan hizmetleri gibi yapı taşları, iş süreçlerinin daha tutarlı ve yönetilebilir bir yapıya oturtulmasına yardımcı olur. Bu model, yazılımın uzun vadede sürdürülebilir olmasını ve karmaşık iş mantıklarının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlar.
Bölüm 7: Zaman Boyutunu Modellemek (Modeling the Time Dimension)
Bu bölümde, zamanın yazılım modellerine nasıl entegre edileceği ele alınır. İş süreçlerinde zaman önemli bir faktördür, çünkü birçok iş süreci ve iş mantığı zamana bağlı olarak değişir. Zamanla ilgili işlemler, olaylar ve durumsal değişiklikler, yazılım modellerinin daha gerçekçi ve iş dünyasıyla uyumlu olmasını sağlar. Bu bölümde, zamanın nasıl modellenebileceği, olay bazlı yaklaşımlar ve iş süreçlerinde zamanın etkisinin nasıl yönetileceği açıklanır.
Zamanın Önemi
Zaman, iş süreçlerinin bir parçasıdır ve bu süreçlerin nasıl gelişeceğini ve hangi koşullar altında işleyeceğini belirler. Örneğin, bir siparişin zamanında teslim edilip edilmediği, bir abonelik hizmetinin süresinin dolup dolmadığı veya bir ürünün ne zaman stoklarda tükenmiş olduğu gibi durumlar, iş süreçlerinde zaman faktörünü önemli kılar. Yazılım modellerinin bu tür zamanla ilgili bilgileri doğru bir şekilde ele alması ve zamana bağlı değişikliklere uyum sağlaması gerekir.
Olay Tabanlı Modelleme (Event-Driven Modeling)
Zamanı modellemenin en yaygın yöntemlerinden biri olay tabanlı modellemedir. Olaylar, sistemde meydana gelen önemli değişiklikleri temsil eder. Bu değişiklikler genellikle zamana bağlıdır ve sistemin bir parçasının durumunu etkiler. Örneğin, bir siparişin "oluşturulması", "gönderilmesi" ve "teslim edilmesi" gibi olaylar zamanla tetiklenir.
Olay Tabanlı Modellemenin Avantajları:
- Durumsal Değişiklikler: Olaylar, sistemin durumunun değiştiği noktaları net bir şekilde temsil eder. Bu sayede, bir varlığın zaman içerisindeki farklı durumlarını takip etmek kolaylaşır.
- Zamanın İzlenmesi: Olaylar, zamanla tetiklenen işlemleri izlemek ve yönetmek için kullanılır. Bir olayın gerçekleştiği zaman kaydedilerek, iş süreçlerinin hangi zaman aralıklarında gerçekleştiği izlenebilir.
- İş Akışlarını Modelleme: Olaylar, iş akışlarının zaman içerisindeki ilerleyişini modellemeye yardımcı olur. Örneğin, bir siparişin oluşturulmasından teslim edilmesine kadar geçen süreci olaylar aracılığıyla izlemek mümkündür.
Olayların Kategorileri
Olaylar, yazılım modellerinde çeşitli kategorilere ayrılabilir:
- Dönüştürücü Olaylar (Transformational Events): Bu olaylar, iş süreçlerinde bir varlığın durumunu değiştiren önemli olaylardır. Örneğin, bir siparişin "tamamlanması" veya "iptal edilmesi" bir dönüştürücü olaydır.
- Bildirim Olayları (Notification Events): Bu olaylar, bir sistemde gerçekleşen durumu diğer sistem bileşenlerine bildiren olaylardır. Örneğin, bir ürün stoğunun tükenmesi, ilgili sistemlere bildirilen bir olay olabilir.
- Tetikleyici Olaylar (Trigger Events): Bu olaylar, başka bir olayın veya işlemin gerçekleşmesini tetikleyen olaylardır. Örneğin, bir ürünün teslim edilmesi, faturanın kesilmesini tetikleyen bir olay olabilir.
Olay Kaynaklı Mimari (Event Sourcing)
Olay kaynaklı mimari, sistemdeki her değişikliğin bir olay olarak kaydedildiği ve sistemin geçmiş durumlarının bu olaylar aracılığıyla yeniden oluşturulabildiği bir modelleme yaklaşımıdır. Olay kaynaklı mimari, iş süreçlerinin zaman içerisindeki evrimini takip etmek için güçlü bir araçtır. Bu yaklaşım, her olayın kaydedilmesiyle iş süreçlerinin tam bir geçmiş kaydını sağlar.
Olay Kaynaklı Mimari Avantajları:
- Zaman İçerisinde Geri Gitme: Olay kaynaklı mimari, sistemin önceki durumlarına geri dönme ve geçmiş olaylara dayanarak sistemi yeniden oluşturma yeteneği sağlar.
- Denetlenebilirlik: Tüm olaylar kaydedildiği için, sistemin ne zaman ve nasıl değiştiği kolayca denetlenebilir.
- Veri Kaybını Önleme: Olaylar sürekli olarak kaydedildiği için, sistemde veri kaybı yaşanması daha az olasıdır.
Karmaşıklıkla Başa Çıkma
Zamanı modellemek, yazılımın karmaşıklığını artırabilir. Olayların sürekli kaydedilmesi, iş süreçlerinin zamanla değişen durumlarını yönetmek için daha fazla veri ve işlem gerektirebilir. Ayrıca, olay kaynaklı sistemlerin performansı dikkatlice yönetilmelidir, çünkü geçmiş olaylar üzerinden sistemi yeniden oluşturmak zaman alıcı olabilir.
- Yeniden Oynatma: Olay kaynaklı sistemlerde, geçmiş olaylar yeniden oynatılarak sistemin durumu geri alınabilir veya yeniden oluşturulabilir. Ancak, bu süreç büyük veri setleriyle çalışırken performans sorunlarına neden olabilir.
- Olay Kümeleri: Karmaşık sistemlerde, olaylar bir araya getirilebilir ve kümeler halinde işlenebilir. Bu, olay yönetimini daha verimli hale getirir ve performansı artırır.
Zamanı Modellemek İçin Diğer Yaklaşımlar
Olay tabanlı modellemenin yanı sıra, zamanla ilgili işlemleri ele almanın başka yolları da vardır:
- Geçmiş Kayıtları (History Records): Bir varlığın önceki durumlarını kaydetmek için kullanılan bir tekniktir. Örneğin, bir müşterinin önceki adres değişiklikleri geçmiş kayıtlarda saklanabilir.
- Durum Geçişleri (State Transitions): Bir varlığın durumlar arasında geçiş yapması, belirli kurallara ve zamana bağlı olabilir. Örneğin, bir siparişin "işleniyor" durumundan "gönderildi" durumuna geçmesi bir süre gerektirebilir.
- Süreç Zamanlamaları (Process Timings): Belirli iş süreçleri zaman kısıtlarına sahip olabilir. Bu tür durumlar, zamanlama işlevleri ve zaman sınırları ile yönetilebilir. Örneğin, bir faturanın ödenmesi için belirli bir sürenin geçmesi gerekebilir.
Zamanın Getirdiği Zorluklar
Zamanı modellemek, çeşitli zorlukları beraberinde getirir:
- Zamanla İlgili Tutarsızlıklar: Zamanla tetiklenen işlemler ve olaylar arasında tutarsızlıklar meydana gelebilir. Bu tutarsızlıklar iş süreçlerini olumsuz etkileyebilir.
- Saat Farkları: Uluslararası sistemlerde farklı zaman dilimlerini yönetmek zor olabilir. Bu, zaman damgalarının (timestamps) doğru bir şekilde kaydedilmesi ve yorumlanmasını gerektirir.
- Gecikmeler ve Zaman Aşımı: Bazı iş süreçleri, belirli bir süre içerisinde tamamlanmadığında başarısız olabilir. Zaman aşımı ve gecikmelerin doğru bir şekilde ele alınması önemlidir.
Sonuç
Bu bölüm, yazılım modellerinde zaman boyutunun nasıl ele alınacağını detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Olay tabanlı modelleme ve olay kaynaklı mimari, zamana dayalı iş süreçlerinin modellenmesi için güçlü araçlar sunar. Zamanı doğru bir şekilde modellemek, sistemin daha gerçekçi ve iş dünyasıyla daha uyumlu olmasını sağlar. Ancak, zamanla ilgili işlemleri yönetmek, karmaşıklık ve performans sorunlarını da beraberinde getirebilir. Bu nedenle, olayları ve zamanı modelleme konusunda dikkatli planlama ve doğru tasarım desenlerinin seçilmesi önemlidir.
Bölüm 8: Mimari Desenler (Architectural Patterns)
Bu bölüm, Domain-Driven Design (DDD) kapsamında iş mantığının yazılım mimarisine nasıl entegre edileceğini ve mimari desenlerin bu süreçteki rolünü ele alır. Karmaşık iş mantıkları ve iş süreçleri, yazılım projelerinde uygun bir mimari yapı ile organize edilmelidir. DDD, bu mimarinin nasıl tasarlanması gerektiği konusunda yol gösterir. Bu bölümde, iş mantığını yazılım sisteminde nasıl organize edeceğimiz ve uygun mimari desenlerin hangi durumlarda kullanılabileceği tartışılmaktadır.
Katmanlı Mimari (Layered Architecture)
Katmanlı mimari, yazılım geliştirmede en yaygın kullanılan mimari desenlerden biridir. Bu desen, sistemi çeşitli katmanlara ayırarak her katmanın belirli bir sorumluluğa sahip olmasını sağlar. Katmanlı mimarinin temel amacı, iş mantığını ve teknik detayları birbirinden ayırarak sistemin yönetilebilirliğini artırmaktır.
Katmanlı mimari genellikle şu katmanlardan oluşur:
- Kullanıcı Arayüzü Katmanı (User Interface Layer): Bu katman, kullanıcılarla doğrudan etkileşimde olan katmandır. Kullanıcıların taleplerini alır ve sonuçları görüntüler.
- Uygulama Katmanı (Application Layer): İş süreçlerini yöneten ve uygulamanın genel akışını kontrol eden katmandır. Bu katman, iş mantığına veya veri tabanına doğrudan erişmez, sadece iş süreçlerini koordine eder.
- Alan (Domain) Katmanı: İş mantığının bulunduğu asıl katmandır. Bu katman, iş kurallarını ve süreçlerini yönetir. DDD’nin odaklandığı katman budur.
- Altyapı Katmanı (Infrastructure Layer): Veritabanı ve dış sistemlerle etkileşimi yöneten katmandır. Altyapı katmanı, veri depolama, ağ işlemleri ve diğer teknik detaylarla ilgilenir.
Katmanlı Mimari Avantajları:
- Net Sorumluluklar: Her katman kendi görevinden sorumludur, bu da sistemi daha düzenli ve anlaşılır hale getirir.
- Esneklik: İş mantığı, teknik detaylardan izole edilir. Bu sayede, iş süreçlerinde yapılan değişiklikler teknik detaylara yansıtılmadan uygulanabilir.
Dezavantajları:
- Performans Maliyeti: Her katmanın birbirine olan bağımlılığı, bazen performans açısından olumsuz etkiler yaratabilir. Özellikle büyük ve karmaşık sistemlerde bu bağımlılık sistemin yavaşlamasına neden olabilir.
Hexagonal Mimari (Hexagonal Architecture)
Hexagonal Architecture (Altıgen Mimari) veya diğer adıyla Ports and Adapters mimarisi, iş mantığının dış dünyadan izole edilmesini sağlayan bir yaklaşımdır. Bu desen, iş mantığını (domain logic) ve dış sistemlerle olan etkileşimleri (UI, veri tabanı, API'ler) birbirinden ayırır. Böylece iş mantığı ile dış sistemler arasındaki bağımlılık minimuma indirilir.
İşleyişi:
- Portlar (Ports): İş mantığının dış sistemlerle nasıl etkileşim kuracağını belirler. Bu, iş mantığının dış dünyayla olan arayüzünü temsil eder.
- Adaptörler (Adapters): Portların sağladığı arayüzlerle dış sistemlerin (örneğin veri tabanı, API'ler) nasıl etkileşime gireceğini tanımlar. Adaptörler, iş mantığı ile dış dünyayı bağlayan bir köprü görevi görür.
Hexagonal Mimarinin Avantajları:
- Bağımsız İş Mantığı: İş mantığı dış dünyadan tamamen izole olduğu için, dış sistemlerde yapılan değişiklikler iş mantığını etkilemez.
- Test Edilebilirlik: Bu mimari, iş mantığının bağımsız olarak test edilmesini kolaylaştırır.
Olay Tabanlı Mimari (Event-Driven Architecture)
Olay tabanlı mimari, sistemde meydana gelen önemli olayların diğer sistem bileşenleri tarafından algılanarak işlenmesine dayanır. Bu mimari, asenkron iletişime izin vererek, sistemdeki bileşenlerin birbirleriyle gevşek bir şekilde bağlantılı olmasını sağlar.
İşleyişi:
- Olaylar: Sistem içinde meydana gelen önemli değişiklikleri temsil eder. Örneğin, bir siparişin teslim edilmesi bir olaydır.
- Olay Yayıcılar (Event Publishers): Bir olay meydana geldiğinde, bu olayı yayımlar ve sistemdeki diğer bileşenlere bildirir.
- Olay Dinleyiciler (Event Listeners): Yayımlanan olayları algılar ve buna göre işlem yapar.
Olay Tabanlı Mimarinin Avantajları:
- Gevşek Bağlılık: Olay tabanlı mimaride bileşenler birbirlerine sıkı bir şekilde bağımlı değildir. Bu da sistemin esnekliğini artırır.
- Performans ve Ölçeklenebilirlik: Olaylar asenkron olarak işlendiği için, sistemin performansı artar ve daha kolay ölçeklenebilir hale gelir.
CQRS (Command Query Responsibility Segregation)
CQRS, komutlar (commands) ve sorguların (queries) sistemde birbirinden ayrıldığı bir mimari desendir. Komutlar, sistemi değiştiren işlemleri temsil ederken, sorgular sistemden veri okumaya yarayan işlemleri kapsar. Bu ayrım, sistemdeki veri değişikliklerini ve veri okuma işlemlerini optimize etmeye yardımcı olur.
İşleyişi:
- Komutlar (Commands): Sistemde bir değişiklik yapar, örneğin bir sipariş oluşturmak veya bir kullanıcı kaydı güncellemek gibi işlemler.
- Sorgular (Queries): Sistemdeki mevcut verileri okumak için kullanılır, örneğin bir siparişin durumunu öğrenmek gibi.
CQRS’in Avantajları:
- Performans: Okuma ve yazma işlemleri birbirinden ayrıldığı için, bu işlemler ayrı ayrı optimize edilebilir.
- Karmaşıklığın Yönetimi: Karmaşık iş mantıkları, bu mimari desen ile daha etkili bir şekilde yönetilebilir.
Mikro Hizmetler (Microservices)
Mikro hizmetler, her iş sürecinin bağımsız bir hizmet olarak modellenmesini sağlar. Bu mimari yaklaşım, büyük sistemlerin küçük, bağımsız servisler halinde bölünmesini ve her bir servisinin belirli bir iş mantığına odaklanmasını içerir. Her mikro hizmet, kendi veri tabanına sahip olabilir ve diğer hizmetlerle API’ler aracılığıyla iletişim kurar.
Mikro Hizmetlerin Avantajları:
- Bağımsız Geliştirme: Her hizmet bağımsız olarak geliştirilebilir, test edilebilir ve dağıtılabilir.
- Esneklik ve Ölçeklenebilirlik: Hizmetler bağımsız olduğu için, sistemin yalnızca belirli bölümleri ölçeklenebilir.
Sonuç
Bu bölüm, DDD’nin iş mantığını yazılım mimarisine nasıl entegre edebileceğini ve hangi mimari desenlerin bu süreçte kullanılabileceğini detaylandırmaktadır. Katmanlı mimari, hexagonal mimari, olay tabanlı mimari, CQRS ve mikro hizmetler gibi desenler, iş mantığının organize edilmesi ve yazılımın uzun vadede sürdürülebilir olmasını sağlamak için kullanılan güçlü araçlardır. Her mimari desenin kendine özgü avantajları ve kullanım senaryoları vardır; bu nedenle doğru deseni seçmek, yazılımın başarısı açısından kritik öneme sahiptir.
Bölüm 9: İletişim Desenleri (Communication Patterns)
Bu bölüm, yazılım sistemleri içindeki iletişim yollarına odaklanır ve Domain-Driven Design (DDD) çerçevesinde sınırlandırılmış bağlamların (bounded contexts) nasıl entegre edileceği ve bu bağlamlar arasında nasıl iletişim kurulacağı üzerinde durur. Yazılım projelerinde, farklı bağlamların ve sistem bileşenlerinin birbirleriyle iletişim kurması kritik öneme sahiptir. İletişim, doğru ve etkili bir şekilde yapılmadığında sistem karmaşıklığı artar ve yazılımın sürdürülebilirliği tehlikeye girer. Bu bölümde, farklı bağlamlar arasında iletişim kurmak için kullanılabilecek çeşitli desenler ve stratejiler anlatılmaktadır.
Bağlamlar Arası İletişim (Communication Between Bounded Contexts)
Sınırlandırılmış bağlamlar, yazılım sisteminde bağımsız iş birimlerini temsil eder ve her biri kendi iş mantığını ve veri modelini yönetir. Ancak, bu bağlamlar tamamen izole çalışamazlar; birbirleriyle veri paylaşmaları ve iş süreçlerinde işbirliği yapmaları gerekir. Bu durumda, bağlamlar arası iletişimi düzenlemek ve yönetmek için bazı iletişim desenleri kullanılır.
İletişim desenlerinin temel amacı, yazılım sisteminin farklı bölümlerini gevşek bağlı hale getirerek, sistemin daha esnek ve yönetilebilir olmasını sağlamaktır. Bu desenler, sistemde hangi bağlamın hangi veriyle etkileşimde bulunacağını tanımlar ve iletişimi kontrol altına alır.
Senkron ve Asenkron İletişim
Bağlamlar arası iletişim iki ana şekilde gerçekleşir: senkron ve asenkron.
- Senkron İletişim:
- Bu tür iletişim, bir bağlamın diğer bir bağlamdan anında yanıt almasını gerektirir. İstek gönderen bağlam, karşı taraftan bir yanıt bekler ve işlem tamamlanana kadar beklemeye devam eder. Örneğin, bir web hizmeti çağrısı senkron iletişimdir.
- Avantajları: Basit ve anlaşılırdır. İşlemler anında sonuçlanır ve yanıt almak hemen mümkündür.
- Dezavantajları: Diğer bağlama bağımlı olduğu için, çağrı yapılan bağlamda bir hata veya gecikme yaşanırsa, tüm sistemin performansı etkilenebilir. Ayrıca, sistemde sıkı bağlılık yaratabilir.
- Asenkron İletişim:
- Asenkron iletişimde, bir bağlam diğerine bir mesaj gönderir ve anında yanıt beklemez. Bu mesaj bir mesaj kuyruğuna eklenir ve diğer bağlam bu mesajı işlediğinde yanıt verir. Bu, daha esnek bir iletişim şeklidir.
- Avantajları: Sistemde daha fazla esneklik sağlar ve bağlamlar arasında gevşek bağlılık kurar. Ayrıca, sistem performansı artar, çünkü mesaj gönderildikten sonra diğer işlemler devam edebilir.
- Dezavantajları: Karmaşık iş süreçlerinde izleme ve hata yönetimi zor olabilir. Ayrıca, asenkron iletişimde yanıt süreleri öngörülemeyebilir.
İletişim Desenleri
Bu bölümde, bağlamlar arası iletişim için kullanılabilecek birkaç iletişim deseni açıklanmıştır.
- İstek-Cevap (Request-Response) Deseni:
- Senkron iletişim kurmak için kullanılan klasik bir desendir. Bir bağlam, başka bir bağlama istek gönderir ve o bağlamdan yanıt alana kadar bekler. Bu desen, genellikle mikro hizmetler arasında kullanılır.
- Ne Zaman Kullanılır: Bağlamlar arasında anında yanıt almanın gerekli olduğu durumlarda kullanılır. Örneğin, bir kullanıcı işlem yaparken anında sonuç görmek istediğinde bu desen uygundur.
- Yayınlama-Abonelik (Publish-Subscribe) Deseni:
- Asenkron iletişim için kullanılan bir desendir. Bir bağlam bir olay yayınlar ve diğer bağlamlar bu olaya abone olabilir. Olay yayımlandığında, abone olan bağlamlar bu olaydan haberdar olur ve işlem yapar.
- Ne Zaman Kullanılır: Bir olayın gerçekleştiği bağlamın diğer bağlamlara bu olayı bildirmesi gerektiğinde kullanılır. Örneğin, bir sipariş tamamlandığında, bu olay diğer bağlamlara bildirilir ve ilgili süreçler başlatılır.
- Komut-Sorgu Sorumluluk Ayrımı (Command-Query Responsibility Segregation - CQRS):
- CQRS deseni, yazma (komut) ve okuma (sorgu) işlemlerini birbirinden ayırır. Bağlamlar, iş süreçlerini ve veri yönetimini optimize etmek için bu deseni kullanır.
- Ne Zaman Kullanılır: Yazma ve okuma işlemlerinin farklı performans gereksinimlerine sahip olduğu, yüksek trafikli sistemlerde kullanılır. Özellikle veritabanı işlemlerinin optimize edilmesi gereken büyük sistemlerde tercih edilir.
- Olay Yönlendirme (Event-Driven) Deseni:
- Olay yönlendirme deseni, bir bağlamda meydana gelen olayların diğer bağlamlar üzerinde tetikleyici bir etki yaratması esasına dayanır. Bu desen, bir olayın gerçekleştiği andan itibaren sistemin diğer parçalarına yayılması ve onların işlem yapmasını sağlar.
- Ne Zaman Kullanılır: Zamanla tetiklenen veya bir olayın birden fazla bağlamı etkilediği durumlarda kullanılır. Örneğin, bir ürün stokta kalmadığında bu olay diğer bağlamlara bildirilir ve stok yönetimi süreçleri başlatılır.
Anti-Kurumsal Katman (Anticorruption Layer)
Bu bölümde, Anti-Kurumsal Katman (Anticorruption Layer) kavramı tanıtılır. Bu katman, iki bağlam arasında köprü görevi görerek, bir bağlamın diğer bağlamın dil ve modellerinden olumsuz etkilenmemesini sağlar. Özellikle eski sistemlerle veya uyumsuz sistemlerle entegrasyon yapılırken bu katman devreye girer ve model uyumsuzluklarını giderir.
- Ne Zaman Kullanılır: Bir bağlamın başka bir bağlamdan gelen veri veya modelleri kullanması gerektiğinde, ancak bu verilerin iş mantığına ve modele uyumsuz olduğu durumlarda kullanılır. Anti-Kurumsal Katman, uyumluluk sağlamak için bir adaptör gibi davranır.
Veri Paylaşımı (Data Sharing)
Bağlamlar arasında veri paylaşımı önemli bir konudur. Veri paylaşımı sırasında veri bütünlüğünü ve tutarlılığı korumak gerekir. Farklı bağlamların aynı veriyi kullanması gerekiyorsa, bu verinin nasıl paylaşılacağı dikkatlice planlanmalıdır. Merkezi bir veri deposu kullanmak yerine, her bağlamın kendi veri deposuna sahip olması ve veri tutarlılığını asenkron iletişimle sağlaması önerilir.
Sonuç
Bu bölüm, sınırlandırılmış bağlamlar arasında nasıl iletişim kurulacağını ve bu iletişimin yönetilmesi için hangi desenlerin kullanılacağını detaylandırmaktadır. Senkron ve asenkron iletişim, farklı iş süreçlerine ve gereksinimlere göre tercih edilebilecek iletişim yollarıdır. Request-Response, Publish-Subscribe, CQRS ve Event-Driven gibi desenler, bağlamlar arasında veri ve iş süreçlerinin nasıl paylaşılacağını yönetir. Ayrıca, Anticorruption Layer gibi araçlar, uyumsuz sistemler veya bağlamlar arasında iletişim kurarken ortaya çıkabilecek olumsuz etkileri önler. Sonuç olarak, doğru iletişim deseninin seçilmesi, yazılım sisteminin sürdürülebilirliğini ve esnekliğini artırır.
Bölüm 10: Tasarım Heuristikleri (Design Heuristics)
Bu bölüm, Domain-Driven Design (DDD) çerçevesinde iş modelleri ve yazılım tasarımı yaparken kullanılabilecek pratik rehberler ve ipuçları sunan tasarım heuristiklerine odaklanır. Heuristikler, tasarım sürecinde doğru kararlar almayı kolaylaştıran genel kurallar ve sezgilerdir. Bu bölümde, karmaşık iş süreçlerini doğru şekilde modellemek, yazılım mimarisini daha verimli hale getirmek ve tasarım kararlarını iyileştirmek için kullanılan bazı temel heuristikler açıklanır.
Tasarımda Heuristiklerin Rolü
Tasarım heuristikleri, geliştiricilerin ve mimarların doğru tasarım kararlarını daha kolay ve hızlı bir şekilde almasına yardımcı olan yol göstericilerdir. Karmaşık iş süreçlerini ve yazılım sistemlerini modellemek, birçok değişkeni göz önünde bulundurmayı gerektirir. Bu nedenle, tasarım sürecinde dikkate alınması gereken temel ilkeler ve pratik yaklaşımlar büyük önem taşır.
Heuristikler, katı kurallar değildir. Bunun yerine, geliştiricilerin problem çözme becerilerini artıran ve daha iyi çözümler üretmelerine yardımcı olan rehber niteliğindedir. Yazılım projelerinde, her zaman her probleme uyan tek bir çözüm yoktur. Bu yüzden, farklı senaryolarda uygulanabilecek esnek yaklaşımlar büyük önem taşır.
Heuristik 1: Bağlamı Anlayın ve Sınırlayın
Tasarım sürecinde en önemli adımlardan biri, iş alanını doğru bir şekilde anlamak ve iş süreçlerini yazılımda sınırlandırılmış bağlamlar (bounded contexts) şeklinde ayırmaktır. İş süreçlerinin karmaşıklığını yönetmek için bu bağlamların net bir şekilde tanımlanması ve birbirlerinden bağımsız olarak modellenmesi gerekir.
- Bağlam Sınırları: Farklı iş süreçlerini ve kuralları yöneten her bağlamın sınırları belirlenmelidir. Her bağlam, kendi iş mantığını ve veri modelini içerir ve diğer bağlamlardan izole çalışır. Bu, sistemin karmaşıklığını kontrol altında tutmanın etkili bir yoludur.
- Bağımsız Modeller: Her bağlam kendi modeline sahip olmalı ve diğer bağlamların modellerinden bağımsız olarak çalışmalıdır. Bu, sistemdeki tutarsızlıkları ve karmaşıklıkları azaltır.
Heuristik 2: Anlaşılır ve Tutarlı Bir Dil Kullanın
Ortak dilin (ubiquitous language) yazılımın her aşamasında kullanılması, hem iş uzmanları hem de geliştiriciler arasında etkili iletişimi sağlar. Geliştirilen yazılım modeli, iş dünyasının dilini ve süreçlerini doğru bir şekilde yansıtmalıdır.
- Ortak Dil: Yazılımın her yerinde kullanılan dil, iş alanına ait terimlerle tutarlı olmalıdır. Bu, iş mantığının kod içerisinde doğru bir şekilde temsil edilmesini ve tüm ekiplerin aynı dili konuşmasını sağlar.
- Kodun Anlaşılabilirliği: Kodun açık ve anlaşılır olması, iş süreçlerinin kodda kolayca takip edilebilmesini sağlar. Karmaşık ve anlaşılması zor isimlendirmelerden kaçınılmalıdır.
Heuristik 3: Tekrar Eden Kodlardan Kaçının (DRY - Don't Repeat Yourself)
Tasarım sürecinde dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biri, tekrar eden kodlardan kaçınmaktır. Kod tekrarları, sistemdeki hata riskini artırır ve yazılımın bakımını zorlaştırır.
- Kodun Yeniden Kullanımı: Aynı iş mantığı birden fazla yerde tekrarlanmamalıdır. Ortak iş mantıkları, merkezi bir yerden yönetilmeli ve farklı bağlamlarda bu merkezi iş mantığına başvurulmalıdır.
- Modülerlik: Kodun modüler olması, işlevlerin ve iş mantıklarının daha kolay yönetilmesini sağlar. Her iş mantığı, modüler bir yapı içinde farklı yerlerde kullanılabilmelidir.
Heuristik 4: İş Süreçlerini Modelleyin, Veri Yapılarını Değil
DDD, iş süreçlerine ve iş mantığına odaklanır. Bu nedenle, tasarım yaparken sadece veri yapılarını değil, iş süreçlerini de doğru bir şekilde modellemek önemlidir. İş süreçleri, veri modellerinden bağımsız olarak kendi iş mantıklarıyla temsil edilmelidir.
- Davranış Odaklı Modelleme: İş varlıkları (entities) sadece veri yapıları olarak değil, aynı zamanda iş süreçlerini ve davranışlarını temsil eden yapılar olarak ele alınmalıdır. Her varlık, iş süreçlerinde nasıl davrandığını belirten iş mantıklarını içermelidir.
- İş Kuralları: Her iş süreci, belirli iş kurallarına bağlı olarak modellenmelidir. Bu kurallar, iş süreçlerini yönlendiren ve varlıkların davranışlarını belirleyen temel faktörlerdir.
Heuristik 5: Karmaşıklığı Gizleyin
Yazılım tasarımında, sistemin karmaşık kısımlarını dış dünyadan gizlemek ve kullanıcıların yalnızca ihtiyaç duydukları işlevlerle etkileşime geçmelerini sağlamak önemlidir. Karmaşıklığı gizlemek, sistemin daha yönetilebilir ve kullanıcı dostu olmasına yardımcı olur.
- Soyutlama (Abstraction): Karmaşık iş mantıkları soyutlanmalı ve kullanıcılara sadece basit arayüzler sunulmalıdır. Bu, kullanıcıların karmaşık süreçlerle uğraşmadan yazılımı etkili bir şekilde kullanmalarını sağlar.
- API Tasarımı: Kullanıcıların ve diğer sistemlerin yazılımı kullanırken karşılaştıkları arayüzler (API’ler) basit olmalı, karmaşık detaylar bu arayüzlerin arkasında gizlenmelidir.
Heuristik 6: Tutarlılığı ve Bağımsızlığı Dengede Tutun
Tasarım sürecinde, sistemdeki her bileşenin bağımsız çalışabilmesi gerekirken, aynı zamanda verilerin ve iş süreçlerinin tutarlılığı da korunmalıdır. Bu dengeyi sağlamak, tasarımın sürdürülebilirliği açısından kritiktir.
- Bağımsız Bileşenler: Her iş süreci bağımsız olarak çalışabilmeli ve diğer süreçlerle minimum düzeyde bağımlı olmalıdır. Bu, sistemin daha esnek ve ölçeklenebilir olmasını sağlar.
- Tutarlılık Sağlama: Sistemin genel tutarlılığını sağlamak için merkezi kurallar ve süreçler belirlenmelidir. Bu kurallar, verilerin doğruluğunu ve süreçlerin kesintisiz bir şekilde işlemesini güvence altına alır.
Heuristik 7: Uyum Sağlama Yeteneği (Evolvability)
Yazılım sistemleri zamanla değişir ve yeni ihtiyaçlara uyum sağlaması gerekir. Bu nedenle, tasarım yaparken sistemin değişime açık ve esnek bir yapıda olması önemlidir.
- Esneklik: İş mantığı ve süreçler, gelecekte yapılacak değişikliklere kolayca uyum sağlayabilecek şekilde tasarlanmalıdır.
- Modülerlik: Sistem modüler olmalı, her modül gerektiğinde bağımsız olarak değiştirilebilmeli veya güncellenebilmelidir.
Sonuç
Bu bölüm, yazılım tasarımında kullanılabilecek bazı temel heuristikler sunar. Domain-Driven Design’da, iş süreçlerinin ve kurallarının doğru şekilde yazılıma aktarılması için bu tür pratik rehberler büyük önem taşır. İş süreçlerini doğru modellemek, kodun tekrarını önlemek, ortak bir dil kullanmak ve sistemi esnek tutmak, başarılı bir yazılım tasarımının temel ilkelerindendir. Heuristikler, geliştiricilerin tasarım kararlarını daha bilinçli ve etkili bir şekilde almasına yardımcı olur, karmaşık iş süreçlerini sadeleştirir ve yazılım sisteminin sürdürülebilirliğini sağlar.
Bölüm 11: Tasarım Kararlarını Geliştirmek (Improving Design Decisions)
Bu bölüm, yazılım projelerinde tasarım kararlarının nasıl iyileştirilebileceğini ve zamanla değişen gereksinimlere nasıl uyum sağlanabileceğini ele alır. Yazılım geliştirme sürecinde, iş ihtiyaçları değiştikçe ve yeni zorluklarla karşılaşıldıkça, alınan tasarım kararlarının da gözden geçirilmesi ve gerektiğinde düzeltilmesi gerekir. Bu bölüm, tasarım kararlarının sürekli olarak nasıl değerlendirileceğini ve iyileştirileceğini tartışır.
Tasarım Kararlarının Değerlendirilmesi
Başarılı bir yazılım projesi, doğru ve bilinçli tasarım kararlarına dayanır. Ancak, bu kararlar genellikle ilk aşamada mükemmel değildir ve zamanla geliştirilmeye ihtiyaç duyar. Tasarım kararlarını iyileştirmek için, sürekli olarak bu kararların etkileri gözlemlenmeli ve gerektiğinde yeniden ele alınmalıdır.
Geri Bildirim Döngüsü (Feedback Loop)
Tasarım kararlarını iyileştirmenin en önemli adımlarından biri, hızlı geri bildirim döngüleri oluşturmaktır. Geri bildirim döngüsü, yapılan tasarım değişikliklerinin sonuçlarını gözlemlemek ve bu sonuçlara göre yeni kararlar almak için bir süreç sağlar.
- Kısa Döngüler: Tasarım kararlarının sonuçlarını daha erken ve sık görmek, sorunları erken fark etme ve iyileştirme fırsatı sunar.
- İteratif Yaklaşım: Her bir geri bildirim döngüsü, tasarım kararlarının yeniden değerlendirilmesine ve iyileştirilmesine olanak tanır. Bu iteratif süreç, yazılımın sürekli olarak geliştirilmesini sağlar.
Sorunların Erken Tespiti
Tasarımda sorunların erken tespit edilmesi, yazılımın kalitesini artırır ve büyük problemlerin önlenmesine yardımcı olur. Bu nedenle, geliştiricilerin ve tasarımcıların potansiyel problemleri erken aşamalarda belirlemesi ve bu sorunlara uygun çözümler geliştirmesi gerekir. Sorunların erken tespit edilmesi için bazı stratejiler şunlardır:
- Kod İncelemeleri: Kod incelemeleri, tasarım hatalarını ve tutarsızlıkları erken aşamada tespit etmek için etkili bir yöntemdir. Ekip üyeleri, birbirlerinin tasarım kararlarını gözden geçirerek daha iyi çözümler üretebilir.
- Birlikte Çalışma: Yazılım geliştirme sürecinde işbirliği yapmak, farklı bakış açıları sunarak tasarım kararlarının daha doğru bir şekilde alınmasını sağlar.
Tasarım Kararlarını Gözden Geçirme
Yazılım projelerinde tasarım kararlarının periyodik olarak gözden geçirilmesi önemlidir. Tasarım kararlarını gözden geçirmek, iş ihtiyaçlarındaki değişimlere uyum sağlamayı ve yazılımın uzun vadede sürdürülebilir olmasını sağlar.
- Kod ve Mimari İncelemeler: Tasarım kararlarının belirli aralıklarla gözden geçirilmesi, hataların düzeltilmesine ve daha iyi çözümler üretilmesine yardımcı olur.
- Refaktoring: Zamanla karmaşık hale gelen veya eskiyen kod yapıları, düzenli olarak refaktoring işlemi ile iyileştirilmelidir. Refaktoring, mevcut iş mantığını koruyarak kodun daha anlaşılır ve yönetilebilir hale gelmesini sağlar.
Ölçüm ve İzleme
Tasarım kararlarının iyileştirilmesi için, yapılan değişikliklerin etkilerinin ölçülmesi ve izlenmesi gerekir. Yazılım projelerinde belirli metrikler kullanılarak, tasarım kararlarının yazılım üzerindeki etkileri gözlemlenebilir.
- Kod Kalitesi Metrikleri: Kod karmaşıklığı, kod tekrarı ve teknik borç gibi metrikler, tasarım kararlarının kalitesini değerlendirmek için kullanılabilir.
- Performans Metrikleri: Sistem performansı, yanıt süreleri ve kaynak kullanımı gibi metrikler, tasarım kararlarının yazılımın verimliliği üzerindeki etkisini ölçmek için kullanılır.
Esneklik ve Uyumluluk
Tasarım kararlarının esnek olması, değişen gereksinimlere ve yeni iş ihtiyaçlarına uyum sağlamak için kritiktir. Yazılım sistemlerinde, esneklik ve uyumluluk sağlayacak tasarım yaklaşımları benimsenmelidir. Esnek tasarım kararları, yazılımın uzun vadede daha sürdürülebilir ve yönetilebilir olmasını sağlar.
- Gevşek Bağlılık: Sistem bileşenleri arasında gevşek bağlılık sağlamak, bileşenlerin bağımsız olarak değiştirilebilmesine ve güncellenmesine olanak tanır.
- Modülerlik: Yazılımın modüler bir yapıda olması, her bir modülün bağımsız olarak geliştirilmesini ve değişikliklerin daha kolay yönetilmesini sağlar.
Bilgiye Dayalı Karar Alma
Tasarım kararları alırken sezgisel yaklaşımlar yerine verilere ve bilgiye dayalı bir karar alma süreci benimsenmelidir. Verilere dayalı karar alma, daha bilinçli ve etkili tasarım çözümleri üretmeye olanak tanır.
- Veri Analizi: Karar alma sürecinde kullanılacak verilerin analiz edilmesi, mevcut sorunları ve geliştirilmesi gereken alanları belirlemede yardımcı olur.
- Deneysel Yaklaşımlar: Yeni tasarım kararlarını denemek ve bu kararların etkilerini gözlemlemek için deneysel yaklaşımlar kullanılabilir. Deneyler, farklı çözümleri test etmek ve en iyi seçeneği belirlemek için etkili bir yöntemdir.
Sonuç
Bu bölüm, tasarım kararlarının iyileştirilmesi ve yazılım geliştirme sürecinde daha etkili tasarım çözümleri üretmek için gerekli olan yaklaşımları ele alır. Geri bildirim döngüleri oluşturmak, tasarım kararlarını düzenli olarak gözden geçirmek, sorunları erken tespit etmek ve veri odaklı bir yaklaşım benimsemek, başarılı bir yazılım tasarımının temel ilkeleridir. Tasarım kararlarının sürekli olarak değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi, yazılım projelerinin daha esnek, sürdürülebilir ve başarılı olmasını sağlar.
Bölüm 12: EventStorming (Olay Fırtınası)
Bu bölüm, yazılım projelerinde iş süreçlerini anlamak ve modellemek için kullanılan etkin bir işbirliği tekniği olan EventStorming (Olay Fırtınası) yöntemini ele alır. EventStorming, DDD (Domain-Driven Design) süreçlerinde iş uzmanları ve yazılım ekiplerinin bir araya gelerek, iş alanındaki olayları anlamasını ve iş mantığını modellemesini sağlayan bir tekniktir. Bu yöntem, karmaşık iş süreçlerinin daha iyi anlaşılmasına ve iş mantığının yazılıma doğru bir şekilde entegre edilmesine yardımcı olur.
EventStorming Nedir?
EventStorming, iş süreçlerinde meydana gelen olayların (events) belirlenmesi, bu olayların ne zaman ve nasıl gerçekleştiğinin anlaşılması için yapılan bir beyin fırtınası yöntemidir. İş alanı uzmanları (domain experts) ve geliştiriciler bu süreçte bir araya gelerek, iş dünyasında gerçekleşen olayları anlamaya çalışır ve bunları yazılım modeliyle ilişkilendirirler.
Bu teknik, genellikle bir atölye çalışması (workshop) şeklinde gerçekleştirilir. Atölyede iş uzmanları ve geliştiriciler, iş süreçlerindeki olayları belirleyerek, sistemin nasıl çalışması gerektiğini görselleştirirler. EventStorming, iş sürecinde hangi olayların kritik olduğunu ve bu olayların hangi iş kurallarını tetiklediğini anlamak için önemli bir araçtır.
EventStorming Süreci
EventStorming genellikle birkaç aşamada gerçekleştirilir:
- Olayların Belirlenmesi (Discovering Events):
- İlk aşamada, iş süreçlerinde meydana gelen önemli olaylar belirlenir. Bu olaylar, iş süreçlerinin ilerlemesini sağlayan ve iş kurallarını etkileyen kilit noktalardır.
- Katılımcılar, iş alanında gerçekleşen her olayı post-it notları veya dijital araçlarla bir zaman çizelgesine yerleştirirler. Örneğin, bir siparişin verilmesi, gönderilmesi veya iptal edilmesi gibi olaylar bu süreçte tanımlanır.
- Komutların Belirlenmesi (Identifying Commands):
- Olayları tetikleyen komutlar belirlenir. Komutlar, bir kullanıcının veya sistemin bir işlemi başlattığı adımlardır. Örneğin, bir "Sipariş Ver" komutu, "Sipariş Verildi" olayını tetikleyebilir.
- Bu aşama, olayların ne zaman ve nasıl tetiklendiğini anlamaya yardımcı olur.
- Aktörlerin Belirlenmesi (Identifying Actors):
- Olayları ve komutları tetikleyen aktörler belirlenir. Aktörler, iş süreçlerini etkileyen insanlar veya sistem bileşenleridir. Örneğin, bir müşteri, satış temsilcisi veya otomatik bir yazılım sistemi aktör olabilir.
- Aktörlerin belirlenmesi, iş sürecindeki rollerin ve sorumlulukların netleşmesini sağlar.
- Süreçlerin Belirlenmesi (Mapping the Process):
- Olaylar ve komutlar arasındaki ilişkiler belirlenerek, iş süreçlerinin tam bir haritası çıkarılır. Hangi olayın hangi komut tarafından tetiklendiği ve bu olayların hangi iş kurallarına yol açtığı detaylı bir şekilde ele alınır.
- Süreçlerin haritalanması, işin tüm adımlarının görselleştirilmesini sağlar.
- Politikaların ve Kuralların Tanımlanması (Defining Policies and Rules):
- Son aşamada, iş sürecinde geçerli olan politikalar ve iş kuralları tanımlanır. Bu kurallar, iş süreçlerinin nasıl işleyeceğini ve hangi durumlarda hangi kararların alınacağını belirler.
- Örneğin, "Sipariş Tedarik Edilemezse Sipariş İptal Edilsin" gibi iş kuralları bu aşamada netleşir.
EventStorming’in Faydaları
EventStorming, iş süreçlerini modellemek ve geliştirmek için birçok avantaj sunar:
- İşbirliği ve İletişim:
- EventStorming, iş uzmanları ve yazılım geliştiricileri arasında etkili bir işbirliği ortamı sağlar. Her iki tarafın da iş süreçlerini anlaması ve bu süreçleri doğru şekilde yazılıma aktarması sağlanır.
- Ortak dil kullanılarak, iş süreçleri ve yazılım tasarımı arasındaki boşluklar kapatılır. Bu da iletişim problemlerini azaltır.
- Hızlı Keşif:
- EventStorming, iş süreçlerini hızla keşfetmek ve anlamak için hızlı ve etkili bir yöntemdir. İş uzmanları ve geliştiriciler, kısa bir süre içinde iş süreçlerini görselleştirir ve önemli olayları belirler.
- Süreç boyunca, karmaşık iş kuralları ve süreçler basitleştirilir ve daha net bir şekilde anlaşılır hale gelir.
- İş Süreçlerinin Görselleştirilmesi:
- Olaylar, komutlar ve aktörler arasındaki ilişkilerin görselleştirilmesi, iş süreçlerinin daha kolay anlaşılmasını sağlar. Tüm iş süreci adım adım haritalanarak, sistemin nasıl çalıştığı net bir şekilde görülebilir.
- Bu görsel haritalar, hem iş uzmanlarının hem de geliştiricilerin süreci daha iyi kavramasına yardımcı olur.
- Sorunların Erken Tespiti:
- EventStorming, potansiyel sorunları erken aşamada tespit etmeyi kolaylaştırır. Olaylar arasındaki ilişkiler analiz edilirken, olası çakışmalar veya tutarsızlıklar hızlıca fark edilir ve çözüm için adımlar atılır.
- Sorunların erken tespit edilmesi, yazılım geliştirme sürecinde gecikmelerin ve hataların önüne geçer.
EventStorming Çeşitleri
EventStorming, iş süreçlerinin karmaşıklığına göre farklı seviyelerde uygulanabilir:
- Big Picture EventStorming:
- Sistemin genel bir görünümünü elde etmek için kullanılan geniş kapsamlı bir EventStorming oturumudur. İş süreçlerinin üst düzeyde anlaşılması ve sistemdeki tüm ana olayların belirlenmesi amaçlanır.
- Bu oturumlarda, genellikle işin genel resmi çizilir ve daha ayrıntılı oturumlar için zemin hazırlanır.
- Process-Level EventStorming:
- Daha spesifik bir iş sürecini detaylandırmak için kullanılır. Bir iş sürecindeki olaylar, komutlar, aktörler ve iş kuralları daha ayrıntılı olarak ele alınır.
- Bu düzeyde yapılan EventStorming, belirli bir iş sürecinin nasıl işlediğini anlamak için daha derinlemesine bir analiz sağlar.
- Design-Level EventStorming:
- Yazılım tasarımının detaylarına inen ve her olayın yazılım bileşenleriyle nasıl etkileşime girdiğini belirleyen bir seviyedir. Olayların teknik olarak nasıl ele alınacağı ve iş kurallarının yazılıma nasıl entegre edileceği üzerinde durulur.
Sonuç
EventStorming, iş süreçlerini anlamak ve yazılım tasarımını geliştirmek için etkili bir işbirliği tekniğidir. İş uzmanları ve yazılım geliştiricileri arasında etkili bir iletişim ortamı sağlayarak, iş süreçlerinin daha iyi anlaşılmasını ve bu süreçlerin yazılıma doğru bir şekilde entegre edilmesini sağlar. Olayları, komutları, aktörleri ve iş kurallarını haritalayarak, yazılımın nasıl işleyeceğini net bir şekilde görselleştirir. EventStorming, yazılım projelerinde iş süreçlerinin hızla keşfedilmesi ve modellemesi için güçlü bir araçtır.
Bölüm 13: Gerçek Dünyada Domain-Driven Design (DDD in the Real World)
Bu bölüm, Domain-Driven Design (DDD) yaklaşımının gerçek dünya projelerinde nasıl uygulandığını ve bu sürecin getirdiği zorlukları ele alır. DDD, karmaşık iş problemlerini çözmek için etkili bir yöntemdir, ancak her projede uygulanması kolay değildir. Gerçek dünya projelerinde, DDD'nin uygulanabilirliğini etkileyen çeşitli faktörler ve karşılaşılan zorluklar vardır. Bu bölümde, DDD'nin avantajları, sınırlamaları, gerçek dünya senaryolarında karşılaşılan sorunlar ve bu sorunlara yönelik çözümler tartışılır.
DDD'nin Gerçek Dünya Projelerinde Yeri
DDD, karmaşık iş süreçlerini ve iş mantığını yönetmek için güçlü bir araçtır. Ancak, DDD'nin başarısı, projenin kapsamı, iş alanının karmaşıklığı ve ekiplerin bu yaklaşıma ne kadar aşina olduğuyla doğrudan ilişkilidir. Küçük ve basit projelerde DDD'yi uygulamak gereksiz olabilirken, büyük ve karmaşık projelerde bu yaklaşım çok faydalıdır. Gerçek dünya projelerinde, DDD'nin etkili olabilmesi için iş süreçlerinin net bir şekilde tanımlanmış olması ve iş uzmanları ile geliştiriciler arasında güçlü bir işbirliği kurulması gerekir.
DDD'nin Avantajları
- Karmaşıklığı Yönetme: DDD, iş alanındaki karmaşık süreçlerin ve kuralların yazılım içinde nasıl modellenmesi gerektiğine dair açık bir yol sunar. Bu, iş mantığını daha anlaşılır ve yönetilebilir hale getirir.
- Ortak Dil (Ubiquitous Language): DDD'nin en büyük avantajlarından biri, iş dünyası ile yazılım geliştiricileri arasında ortak bir dil oluşturarak, iletişimdeki sorunları azaltmasıdır. Bu ortak dil, iş süreçlerinin doğru bir şekilde yazılıma yansıtılmasını sağlar.
- İş Süreçlerine Odaklanma: DDD, yazılımın yalnızca teknik gereksinimlere değil, iş süreçlerine ve kurallarına odaklanmasını sağlar. Bu, yazılımın iş ihtiyaçlarını tam olarak karşılamasına yardımcı olur.
- Esneklik ve Uyumluluk: DDD, değişen iş ihtiyaçlarına uyum sağlamaya yönelik esnek bir mimari sunar. Bu esneklik, iş süreçlerindeki değişikliklerin yazılıma kolayca entegre edilmesini sağlar.
Gerçek Dünyada DDD'nin Zorlukları
- İş Uzmanları ile Geliştiriciler Arasındaki İşbirliği: DDD'nin en büyük zorluklarından biri, iş uzmanları ve yazılım geliştiricileri arasında sürekli bir işbirliği gerektirmesidir. Ancak, bu işbirliği her zaman ideal seviyede gerçekleşmeyebilir. İş uzmanları genellikle kendi işlerine odaklanmışken, geliştiriciler iş süreçlerini anlamakta zorlanabilir.
- Eğitim ve Deneyim Eksikliği: DDD, kapsamlı bilgi ve deneyim gerektiren bir yaklaşımdır. Ekiplerin DDD'yi tam olarak anlayıp uygulayabilmesi için zaman ve eğitim gereklidir. Ekipler bu yaklaşım konusunda yeterince tecrübeli değilse, DDD'yi uygulamak zor olabilir.
- Kapsam Aşımı (Scope Creep): DDD projelerinde, iş süreçleri derinlemesine analiz edilip modellenmeye çalışıldığında, projelerin kapsamı genişleyebilir ve yönetilmesi zor hale gelebilir. Bu, projenin zamanında tamamlanamamasına ve maliyetlerin artmasına yol açabilir.
- Karmaşık Mimari: DDD'nin sunduğu esneklik ve modülerlik, bazen mimarinin çok karmaşık hale gelmesine neden olabilir. Karmaşık iş süreçlerinin doğru bir şekilde modellenmesi, sistemin yönetimini ve bakımını zorlaştırabilir.
Gerçek Dünyada DDD Uygulama Stratejileri
- DDD'nin Doğru Zaman ve Yerlerde Uygulanması: Her proje DDD için uygun değildir. Küçük ve basit projelerde DDD uygulamak gereksiz karmaşıklığa yol açabilir. Bu nedenle, DDD’nin büyük ve karmaşık iş süreçlerine sahip projelerde uygulanması önerilir. Projenin iş ihtiyaçlarına göre DDD'nin hangi kısımlarının uygulanacağı dikkatlice değerlendirilmelidir.
- İş Alanlarının (Subdomain) Önceliklendirilmesi: DDD projelerinde, tüm iş süreçlerinin aynı anda modellenmesi zor olabilir. Bu nedenle, iş alanları arasında önceliklendirme yapılmalıdır. Öncelikle, en kritik iş alanları ve alt alanlar (subdomains) modellenmeli, daha sonra diğer alanlar ele alınmalıdır.
- Bağlam Sınırlarının (Bounded Context) Belirlenmesi: Gerçek dünyadaki projelerde, iş süreçlerinin karmaşıklığını yönetmek için bağlam sınırları (bounded contexts) dikkatlice belirlenmelidir. Bu sınırlar, iş süreçlerini ve veri modellerini düzenlemeye ve karmaşıklığı yönetmeye yardımcı olur. Sınırların net bir şekilde belirlenmesi, sistemin daha yönetilebilir olmasını sağlar.
- Ekiplerin Eğitimi ve İşbirliği: DDD'yi başarılı bir şekilde uygulayabilmek için ekiplerin DDD konusunda eğitilmesi ve işbirliği yapması önemlidir. İş uzmanları ve geliştiriciler arasında etkili bir iletişim kurulmalı ve iş süreçlerinin doğru bir şekilde anlaşılması sağlanmalıdır. Ekipler, DDD'nin temel ilkeleri konusunda bilgi sahibi olmalı ve bu ilkeleri yazılım geliştirme sürecine entegre edebilmelidir.
- EventStorming ve İş Süreci Modelleme: EventStorming gibi işbirliği teknikleri, DDD projelerinde iş süreçlerini anlamak ve modellemek için güçlü araçlardır. Bu teknikler, iş süreçlerindeki önemli olayları belirleyerek, iş kurallarını ve süreçlerini doğru bir şekilde yazılıma entegre etmeye yardımcı olur.
Gerçek Dünyada DDD Uygulama Örnekleri
Bu bölümde, DDD'nin gerçek dünya projelerinde nasıl uygulandığına dair bazı örnekler verilir:
- E-ticaret Sistemleri: E-ticaret platformlarında, sipariş yönetimi, stok yönetimi ve müşteri hizmetleri gibi farklı iş alanlarının birbirinden bağımsız olarak ele alınması DDD ile başarıyla uygulanabilir. Her iş alanı kendi sınırlandırılmış bağlamı (bounded context) içinde modellenir ve bu bağlamlar arasında gevşek bir entegrasyon sağlanır.
- Finansal Sistemler: Finansal sistemlerde, DDD’nin sağladığı esneklik ve iş süreçlerine odaklanma, özellikle karmaşık finansal işlemlerin yönetilmesinde etkili olur. Örneğin, ödemeler, borçlar ve muhasebe süreçleri ayrı iş alanları olarak ele alınır ve her biri bağımsız olarak modellenir.
- Sağlık Hizmetleri: Sağlık hizmetleri gibi karmaşık ve düzenlemelere tabi olan sektörlerde DDD, iş süreçlerinin ve kuralların doğru bir şekilde yazılıma yansıtılmasını sağlar. Hasta yönetimi, tedavi süreçleri ve faturalandırma gibi iş süreçleri ayrı bağlamlarda modellenebilir.
Sonuç
Bu bölüm, Domain-Driven Design’ın gerçek dünya projelerinde uygulanmasının getirdiği zorlukları ve bu zorluklara karşı nasıl çözümler üretilebileceğini ele alır. DDD, karmaşık iş süreçlerini yönetmek ve iş mantığını yazılıma doğru bir şekilde entegre etmek için güçlü bir araçtır. Ancak, DDD'nin başarılı bir şekilde uygulanması için doğru stratejilerin belirlenmesi ve ekipler arasında güçlü bir işbirliği kurulması gereklidir. Gerçek dünya projelerinde DDD'nin avantajları ve sınırlamaları dikkate alınarak, iş ihtiyaçlarına göre bu yaklaşımın nasıl kullanılacağı dikkatlice değerlendirilmelidir.
Bölüm 14: Mikro Hizmetler (Microservices)
Bu bölüm, Domain-Driven Design (DDD) ile mikro hizmetlerin (microservices) nasıl bir araya getirilebileceğini ve mikro hizmet mimarisinin DDD prensipleri ile nasıl uyum içinde çalışabileceğini ele alır. Mikro hizmetler, büyük ve karmaşık sistemleri küçük, bağımsız hizmetler haline getirerek, iş süreçlerini ve teknik bileşenleri daha esnek ve yönetilebilir hale getiren bir mimari yaklaşımıdır. DDD ise, karmaşık iş süreçlerini iş mantığına odaklanarak modelleyen bir yaklaşım sunar. Bu bölüm, bu iki yaklaşımın nasıl birleştirilebileceğini ve başarılı bir mikro hizmet mimarisi için DDD'nin nasıl uygulanabileceğini tartışır.
Mikro Hizmetler Nedir?
Mikro hizmetler, her biri belirli bir iş fonksiyonunu gerçekleştiren küçük, bağımsız hizmetlerdir. Bu hizmetler birbirlerinden bağımsız olarak geliştirilebilir, test edilebilir, dağıtılabilir ve yönetilebilir. Mikro hizmetler, genellikle gevşek bağlı bir mimari içinde çalışır ve birbirleriyle API’ler üzerinden iletişim kurarlar. Bu yaklaşım, büyük ve monolitik sistemlerden daha esnek bir yapı sunar.
- Bağımsız Geliştirme: Mikro hizmetler, birbirlerinden bağımsız olarak geliştirilebilir ve güncellenebilir. Bu, geliştirme sürecini hızlandırır ve esnekliği artırır.
- Bağımsız Dağıtım: Her mikro hizmet, diğerlerinden bağımsız olarak dağıtılabilir. Bu, sistemin genel performansını artırır ve hizmetlerin güncellenmesini kolaylaştırır.
- Gevşek Bağlılık: Mikro hizmetler arasındaki bağımlılık minimum düzeyde tutulur. Bu, sistemin daha esnek ve ölçeklenebilir olmasını sağlar.
Mikro Hizmetler ve DDD’nin Uyumu
DDD ve mikro hizmetler birbirlerini tamamlayan iki yaklaşımdır. DDD, karmaşık iş süreçlerini ve iş mantığını modellemeye odaklanırken, mikro hizmetler bu iş süreçlerini küçük ve bağımsız hizmetler haline getirir. Mikro hizmet mimarisinde, her mikro hizmet bir DDD bağlamı (bounded context) olarak düşünülebilir. Yani, her mikro hizmet kendi iş mantığına ve veri modeline sahip bağımsız bir bağlamdır.
- Bağlam Sınırları (Bounded Contexts) ve Mikro Hizmetler:
- DDD’nin bounded context kavramı, mikro hizmet mimarisiyle mükemmel bir uyum içindedir. Her mikro hizmet, belirli bir bağlamı temsil eder ve kendi iş kurallarını, süreçlerini ve veri modelini içerir.
- Bağlam sınırları, mikro hizmetlerin hangi iş süreçlerinden sorumlu olduğunu net bir şekilde belirler. Böylece, her mikro hizmetin sorumlulukları net bir şekilde tanımlanmış olur.
- Alt Alanlar (Subdomains) ve Mikro Hizmetler:
- DDD’deki alt alanlar (subdomains), mikro hizmet mimarisinde belirli iş alanlarına odaklanan bağımsız hizmetler olarak modellenebilir. Ana alt alanlar (core subdomains), daha karmaşık ve stratejik öneme sahip mikro hizmetler olarak ele alınırken, destekleyici alt alanlar (supporting subdomains) daha basit ve genel hizmetler olarak tasarlanabilir.
Mikro Hizmetler ve Gevşek Bağlılık
Mikro hizmetlerin başarısı, hizmetler arasındaki bağımlılıkların minimuma indirilmesi ve her hizmetin bağımsız olarak çalışabilmesinden geçer. DDD, bağlamlar arasındaki ilişkileri yönetmek için çeşitli desenler sunar ve bu desenler mikro hizmet mimarisiyle uyumlu hale getirilebilir. Mikro hizmetler arasında iletişim kurarken, hizmetlerin birbirine sıkı bir şekilde bağlı olmamasını sağlamak için çeşitli stratejiler kullanılabilir.
- Olay Yönlendirme (Event-Driven) Deseni:
- Mikro hizmetler arasında olay tabanlı iletişim kurmak, hizmetlerin birbirlerinden bağımsız olmasını sağlar. Bir mikro hizmet bir olay meydana getirdiğinde, diğer hizmetler bu olaya abone olabilir ve ona göre işlem yapabilir. Bu yaklaşım, hizmetlerin birbirine sıkı bağlı olmasını engeller ve sistemin esnekliğini artırır.
- API Tabanlı İletişim:
- Mikro hizmetler, birbirleriyle API’ler aracılığıyla iletişim kurarak, her bir hizmetin kendi iş süreçlerini bağımsız olarak yürütebilmesini sağlar. API tabanlı iletişim, mikro hizmetlerin dış dünyaya ve diğer hizmetlere nasıl veri sağlayacağını belirler. Bu, mikro hizmetler arasındaki iletişimin net olmasını sağlar.
Veri Yönetimi ve Tutarlılık
Mikro hizmetlerde veri yönetimi, DDD ve mikro hizmet mimarisinin birleşiminde karşılaşılan önemli bir konudur. Her mikro hizmet, kendi veritabanına sahip olmalı ve diğer hizmetlerle veri paylaşımı gerektiğinde belirli protokoller izlenmelidir. DDD'nin prensipleri doğrultusunda, her bağlam kendi veri modeline sahip olmalıdır ve bu veri modeli diğer bağlamlardan bağımsız olmalıdır.
- Veri Tutarlılığı:
- Mikro hizmetler arasında tutarlılık sağlamak, özellikle dağıtık sistemlerde zorlayıcı olabilir. DDD, bağlamlar arasındaki tutarlılığı sağlamak için çeşitli desenler önerir. Mikro hizmetler arasında veri paylaşımı gerektiğinde, olay tabanlı mimari veya API tabanlı yaklaşımlar kullanılabilir.
- Dağıtık Veri Yönetimi:
- Mikro hizmet mimarisinde, her hizmetin kendi veritabanına sahip olması önerilir. Bu, hizmetlerin bağımsızlığını korur ve sistemin genel performansını artırır. Ancak, dağıtık veri yönetimi, veri tutarlılığı ve veri senkronizasyonu gibi zorlukları da beraberinde getirir. Bu zorlukları aşmak için, DDD’nin önerdiği tasarım desenleri kullanılabilir.
Mikro Hizmetlerin Zorlukları
Mikro hizmet mimarisi birçok avantaj sunsa da, özellikle büyük ve karmaşık sistemlerde bazı zorlukları da beraberinde getirir:
- Dağıtık Sistem Karmaşıklığı:
- Mikro hizmetler, dağıtık bir sistem oluşturur ve bu dağıtık yapı, sistemin yönetimini zorlaştırabilir. Her hizmetin bağımsız olarak yönetilmesi ve dağıtılması gerekir. Bu da sistemi izlemeyi ve hataları çözmeyi zorlaştırabilir.
- İletişim ve Koordinasyon:
- Mikro hizmetler arasında iletişim kurmak ve bu iletişimi yönetmek karmaşık hale gelebilir. Senkron veya asenkron iletişim, mikro hizmetlerin performansını ve tutarlılığını etkileyebilir.
- Veri Tutarlılığı ve Senkronizasyon:
- Dağıtık sistemlerde veri tutarlılığını sağlamak, büyük bir zorluktur. Mikro hizmetler arasında veri senkronizasyonu sağlamak için dikkatli bir planlama ve doğru veri yönetimi stratejileri gereklidir.
Mikro Hizmetlerin Avantajları
Mikro hizmet mimarisi, DDD prensipleriyle uyumlu bir şekilde kullanıldığında birçok avantaj sağlar:
- Esneklik: Her hizmet bağımsız olarak geliştirilebildiği ve dağıtılabildiği için, sistemin esnekliği artar. Bu, özellikle büyük ve sürekli değişen projelerde önemli bir avantajdır.
- Ölçeklenebilirlik: Mikro hizmetler, sistemin sadece belirli bölümlerinin ölçeklendirilmesine olanak tanır. Bu da, sistemin genel performansını artırır ve maliyetleri azaltır.
- Bağımsız Geliştirme: Mikro hizmetler, ekiplerin bağımsız olarak çalışabilmesini sağlar. Her ekip, kendi hizmeti üzerinde çalışabilir ve bu hizmeti bağımsız olarak güncelleyebilir.
Sonuç
Bu bölüm, Domain-Driven Design ve mikro hizmet mimarisi arasındaki uyumu ele alır. Mikro hizmetler, DDD’nin sunduğu kavramlar ve prensiplerle birlikte kullanıldığında, karmaşık iş süreçlerini daha yönetilebilir ve esnek hale getirir. Bağlam sınırları, alt alanlar ve olay yönlendirme gibi DDD kavramları, mikro hizmet mimarisinin temel yapı taşlarını oluşturur. Ancak, mikro hizmet mimarisinde dağıtık sistem karmaşıklığı, veri tutarlılığı ve iletişim gibi zorlukların üstesinden gelmek için dikkatli bir planlama ve strateji geliştirilmesi gereklidir. DDD ve mikro hizmetler, birlikte kullanıldığında, modern yazılım sistemlerinde güçlü bir mimari çözüm sunar.
Bölüm 15: Olay Tabanlı Mimari (Event-Driven Architecture)
Bu bölüm, Domain-Driven Design (DDD) ve Olay Tabanlı Mimari (Event-Driven Architecture - EDA) arasındaki ilişkiyi ve bu iki yaklaşımın nasıl bir arada kullanılabileceğini ele alır. Olay tabanlı mimari, iş süreçlerinde meydana gelen olayları temel alarak sistemin tepki vermesini sağlayan bir modeldir. Sistem içinde gerçekleşen olaylar, diğer bileşenleri tetikler ve bu sayede sistemdeki iş akışları devam eder. Bu bölüm, DDD'nin iş süreçleriyle olay tabanlı mimarinin nasıl uyumlu bir şekilde kullanılabileceğini ve bu mimarinin iş süreçlerini nasıl etkili hale getireceğini tartışır.
Olay Tabanlı Mimari Nedir?
Olay tabanlı mimari (EDA), sistem içinde belirli olayların meydana gelmesine dayalı olarak tetiklenen işlemler ve süreçler üzerine kuruludur. Bir olay gerçekleştiğinde, bu olay sistemdeki diğer bileşenlere bildirilir ve sistemin diğer parçaları bu olaya tepki verir. EDA, genellikle gevşek bağlı bir mimariyi destekler ve sistem bileşenleri arasında daha fazla esneklik sağlar.
Temel Kavramlar:
- Olay (Event): Sistem içinde meydana gelen ve diğer bileşenler tarafından algılanabilen önemli bir durum veya değişikliktir. Örneğin, bir "siparişin tamamlanması" bir olaydır.
- Olay Üreticisi (Event Producer): Bir olayın gerçekleştiğini sistem içinde tetikleyen bileşendir. Örneğin, bir sipariş sistemi, sipariş tamamlandığında bir olay üretebilir.
- Olay Tüketicisi (Event Consumer): Olayları dinleyen ve bu olaylar sonucunda belirli işlemleri gerçekleştiren bileşendir. Örneğin, bir fatura sistemi, siparişin tamamlanması olayı gerçekleştiğinde fatura oluşturabilir.
- Olay Yayıcı (Event Publisher) ve Olay Dinleyici (Event Listener): Olayı yayımlayan ve bu olayı dinleyen bileşenlerdir. Olay yayıcı, bir olayın gerçekleştiğini tüm sistem bileşenlerine bildirir, dinleyiciler ise bu olaya yanıt verir.
DDD ve Olay Tabanlı Mimari Arasındaki İlişki
DDD, iş süreçlerinin doğru bir şekilde modellenmesini sağlar ve bu süreçler genellikle olaylar etrafında şekillenir. Olaylar, iş süreçlerinde meydana gelen önemli değişiklikleri temsil eder. DDD'nin olay odaklı yaklaşımı, EDA ile mükemmel bir uyum içinde çalışır. DDD ile olay tabanlı mimariyi birleştirerek, iş süreçlerinin daha dinamik ve esnek bir şekilde yönetilmesi sağlanabilir.
- Olay Tabanlı İş Süreçleri: DDD’de olaylar, iş süreçlerini tetikleyen ana unsurlardır. Örneğin, bir müşteri sipariş verdiğinde, bu olay diğer iş süreçlerini tetikleyerek, fatura oluşturma, stok güncelleme veya teslimat sürecini başlatma gibi işlemleri başlatabilir.
- Bağlam Sınırları (Bounded Contexts) ve Olaylar: Her bağlam kendi olaylarını yönetebilir ve bu olaylar diğer bağlamlar tarafından kullanılabilir. EDA, bağlamlar arasında olayların iletilmesini ve yönetilmesini kolaylaştırır. Bağlamlar arasında gevşek bağlı bir yapı oluşturarak, sistemin daha ölçeklenebilir ve esnek olmasını sağlar.
Olay Tabanlı Mimarinin Faydaları
- Gevşek Bağlılık (Loose Coupling): Olay tabanlı mimari, sistemdeki bileşenler arasında gevşek bağlılık sağlar. Bu, bileşenlerin birbirinden bağımsız olarak gelişmesine, test edilmesine ve güncellenmesine olanak tanır. Bir bileşen değiştiğinde, diğer bileşenler bu değişimden doğrudan etkilenmez.
- Esneklik ve Ölçeklenebilirlik: Olaylar sayesinde, sistem bileşenleri birbirleriyle doğrudan bağlı olmadan çalışabilir. Bu da, sistemin daha kolay ölçeklenmesine ve esnek olmasına yardımcı olur. Özellikle büyük sistemlerde, olay tabanlı mimari performansı artırır.
- Gerçek Zamanlı Tepkiler: EDA, olaylara gerçek zamanlı tepki vermeyi sağlar. Olay gerçekleştiği anda ilgili bileşenler bu olaya tepki vererek iş sürecini devam ettirir. Bu, sistemdeki iş akışlarının hızla ilerlemesini sağlar.
- İş Süreçlerinin Kolayca Yönetilmesi: İş süreçlerinde meydana gelen önemli olaylar net bir şekilde tanımlandığı için, iş süreçlerinin yönetimi ve takibi daha kolay hale gelir. Her olay, iş sürecindeki bir adımı temsil eder ve bu sayede iş akışları daha düzenli ve izlenebilir olur.
EDA'da Karşılaşılan Zorluklar
- Olayların İzlenmesi ve Yönetilmesi: Olay tabanlı sistemlerde, çok sayıda olay meydana gelebilir ve bu olayların izlenmesi zorlaşabilir. Olayların hangi sırayla ve ne zaman gerçekleştiğinin izlenmesi, sistemin tutarlılığını sağlamak açısından önemlidir.
- Olay Düzeni (Event Ordering): Sistem bileşenlerinin farklı hızlarda çalışması nedeniyle, olaylar doğru sırayla işlenmeyebilir. Bu, olay tabanlı mimaride karşılaşılan önemli bir zorluktur. Özellikle tutarlılık gerektiren sistemlerde, olayların doğru sırayla işlenmesi için dikkatli bir planlama yapılması gerekir.
- Tutarlılık ve Veri Yönetimi: Dağıtık sistemlerde veri tutarlılığını sağlamak, olay tabanlı mimaride önemli bir sorundur. Olaylar arasında tutarlılık sağlamak ve veri senkronizasyonu yapmak karmaşık olabilir. Veri yönetiminin dikkatlice planlanması ve izlenmesi gerekir.
Olay Kaynaklı Mimari (Event Sourcing)
Olay kaynaklı mimari, sistemdeki tüm değişikliklerin olaylar aracılığıyla kaydedildiği ve sistemin durumunun bu olaylara göre yeniden oluşturulduğu bir modeldir. Bu yaklaşım, sistemdeki her bir değişikliğin izlenebilir olmasını sağlar. Olay kaynaklı mimari, DDD ve EDA ile birlikte kullanıldığında, sistemin iş mantığını ve süreçlerini daha net bir şekilde yönetmek için güçlü bir araç sunar.
- Geçmiş Olayların İzlenmesi: Olay kaynaklı mimaride, sistemde meydana gelen tüm olaylar kaydedilir. Bu sayede, geçmişte meydana gelen olaylar izlenebilir ve gerektiğinde sistemin önceki bir durumu yeniden oluşturulabilir.
- Denetlenebilirlik: Olaylar kaydedildiği için, sistemdeki tüm değişiklikler izlenebilir ve denetlenebilir. Bu, özellikle finansal sistemler gibi hassas verilerin yönetildiği alanlarda büyük avantaj sağlar.
CQRS (Command Query Responsibility Segregation) ve EDA
CQRS deseni, yazma (komut) ve okuma (sorgu) işlemlerinin birbirinden ayrıldığı bir mimari desendir. CQRS, EDA ile birlikte kullanıldığında, sistemdeki komutların ve olayların daha verimli bir şekilde yönetilmesini sağlar.
- Komutlar ve Olaylar: CQRS’de komutlar, sistemde bir değişiklik yaparken, olaylar bu değişikliklerin sonucunu temsil eder. Olay tabanlı mimaride, komutlar bir olayı tetikler ve bu olay sistemdeki diğer bileşenler tarafından işlenir.
- Veri Tutarlılığı: CQRS ve EDA, veri tutarlılığını sağlamak için birlikte kullanılabilir. Komutlar, veri üzerinde yapılan değişiklikleri yönetirken, olaylar bu değişikliklerin diğer bileşenlere iletilmesini sağlar.
Sonuç
Bu bölüm, Domain-Driven Design ve Olay Tabanlı Mimari arasındaki ilişkiyi detaylandırır. Olay tabanlı mimari, iş süreçlerinde meydana gelen önemli olaylara dayalı olarak sistemin tepki vermesini sağlayan esnek ve gevşek bağlı bir yapı sunar. DDD’nin olay odaklı yaklaşımı, olay tabanlı mimariyle uyumlu çalışarak iş süreçlerinin daha dinamik ve yönetilebilir hale gelmesini sağlar. Ancak, EDA'nın yönetilmesi ve olayların izlenmesi gibi zorluklarla karşılaşıldığında, doğru tasarım desenlerinin ve stratejilerin kullanılması gereklidir. EDA, DDD ile birlikte kullanıldığında, modern yazılım sistemlerinde güçlü ve etkili bir çözüm sunar.
Bölüm 16: Veri Ağı (Data Mesh)
Bu bölüm, Domain-Driven Design (DDD) yaklaşımının Veri Ağı (Data Mesh) mimarisiyle nasıl entegre edilebileceğini ve veri yönetiminde karşılaşılan zorlukları nasıl çözebileceğini ele alır. Veri ağı, veri yönetimi süreçlerini merkezi olmayan bir yapıya kavuşturmayı ve veri üretimi ile tüketimini daha ölçeklenebilir ve yönetilebilir hale getirmeyi amaçlayan bir yaklaşımdır. Veri ağı, özellikle büyük ve dağıtık sistemlerde veri yönetimi sorunlarını çözmek için modern bir çözüm sunar. Bu bölüm, veri ağı kavramını, DDD ile ilişkisini ve veri yönetiminde karşılaşılan zorlukları detaylı bir şekilde açıklar.
Veri Ağı Nedir?
Veri ağı (Data Mesh), veriyi merkezi olmayan bir yapıda yönetmeyi ve veriyi bir ürün olarak ele almayı amaçlayan bir veri yönetim yaklaşımıdır. Geleneksel veri yönetim sistemleri genellikle merkezi veri ambarlarına dayanırken, veri ağı, her iş biriminin kendi verisini yönetmesi ve bu veriyi tüketiciler için bir ürün olarak sunması üzerine kuruludur.
Veri ağı, dört temel ilkeye dayanır:
- Domain Odaklı Veri Sahipliği (Domain-Oriented Data Ownership): Her iş birimi, kendi veri varlıklarının sahibidir ve bu veriyi bağımsız olarak yönetir. Bu, verinin merkezi bir sistem yerine, dağıtık bir şekilde yönetilmesini sağlar.
- Veri Ürünü Olarak Düşünme (Data as a Product): Veriler, her bir iş birimi tarafından bir ürün olarak düşünülür ve tüketiciler için kullanılabilir bir hale getirilir. Veriyi bir ürün olarak ele almak, veri kalitesini artırmayı ve veri tüketimini daha kolay hale getirmeyi amaçlar.
- Self-Service Veri Altyapısı (Self-Service Data Infrastructure): Veri sahipleri, kendi verilerini yönetmek için gerekli altyapıyı sağlar ve bu altyapı üzerinden veri ürünlerini sunar. Veri ağı, iş birimlerinin kendi verilerini kolayca yönetmesine olanak tanıyan bir altyapı sunar.
- Federatif Veri Yönetimi (Federated Computational Governance): Merkezi olmayan bir veri yönetim yapısında, tüm veri ürünlerinin belirli standartlara ve politikalara uygun olmasını sağlayan bir yönetim yapısı bulunur. Bu federatif yönetim, veri güvenliğini, uyumluluğu ve kalitesini korur.
DDD ve Veri Ağı İlişkisi
Domain-Driven Design (DDD), iş süreçlerini ve iş mantığını doğru bir şekilde modellemeye odaklanırken, veri ağı yaklaşımı bu süreçlerin veriye dayalı yönlerini organize etmeyi sağlar. DDD’nin bounded context (sınırlandırılmış bağlam) kavramı, veri ağıyla doğrudan ilişkilidir. Her iş birimi, kendi veri bağlamını yönetir ve bu bağlamdaki verileri sorumlu olduğu alan içinde kullanır.
- Bağlam Sınırları ve Veri Yönetimi: DDD’deki bağlam sınırları (bounded contexts), veri ağı mimarisinde her bir iş biriminin sahip olduğu ve yönettiği veri ürünlerini tanımlar. Her bağlam kendi veri ürününü oluşturur ve bu veri ürünleri diğer bağlamlar tarafından kullanılabilir.
- Domain Odaklı Veri Sahipliği: DDD’de her iş biriminin belirli bir alan (domain) üzerinde uzmanlaşması gibi, veri ağı mimarisi de her iş biriminin kendi verilerini yönetmesini önerir. Bu sayede, merkezi bir veri yönetimi sistemi yerine, her birim kendi veri ürünlerinden sorumlu olur.
Veriyi Bir Ürün Olarak Yönetmek
Veri ağı, veriyi bir ürün olarak ele almayı önerir. Bu yaklaşım, veri sahiplerinin veriyi yönetirken, tüketicilerin ihtiyaçlarına uygun, yüksek kaliteli ve erişilebilir veri ürünleri sunmalarını sağlar. Veriyi bir ürün olarak yönetmek, veri güvenliğini artırır ve veri tüketicilerinin doğru ve güncel verilere erişimini kolaylaştırır.
Veri Ürünlerinin Özellikleri:
- Kullanıcı Odaklı: Veri ürünleri, veri tüketicilerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlanır. Kullanıcılar, veriyi kolayca bulabilir, erişebilir ve kullanabilir.
- Kaliteli: Her veri ürünü, yüksek veri kalitesine sahip olmalıdır. Veri doğruluğu, tutarlılığı ve güncelliği sağlanmalıdır.
- Güvenli: Veri ürünleri, veri güvenliği ve gizliliği açısından korunmalıdır. Veri ağı mimarisi, veri ürünlerinin güvenli bir şekilde yönetilmesini sağlar.
Veri Ağı Altyapısı
Veri ağı, iş birimlerinin kendi verilerini yönetmelerine olanak tanıyan self-service bir altyapı sağlar. Bu altyapı, veri ürünlerinin oluşturulmasını, yönetilmesini ve tüketilmesini kolaylaştırır. Self-service altyapı, iş birimlerinin veri mühendisliği süreçlerini bağımsız bir şekilde yönetmelerine olanak tanır.
- Veri Depolama: Veri ağı altyapısı, her bir iş biriminin kendi verilerini saklaması için gerekli veri depolama çözümlerini sağlar. Bu depolama çözümleri, merkezi bir veri ambarı yerine, her birimin kendi veri havuzunu yönetmesine olanak tanır.
- Veri İşleme: Veri ürünleri, self-service altyapı sayesinde işlenir ve kullanıma hazır hale getirilir. Veri işleme süreçleri, veri sahiplerinin sorumluluğundadır.
- Veri Dağıtımı: Veri ağı altyapısı, veri ürünlerinin diğer iş birimleri ve veri tüketicileri tarafından kullanılabilmesini sağlar. Veri dağıtım süreçleri, güvenli ve verimli bir şekilde yürütülür.
Federatif Veri Yönetimi
Veri ağı, merkezi olmayan bir yapıda çalışmasına rağmen, belirli standartlara ve politikalara uymayı gerektirir. Federatif veri yönetimi, bu merkezi yönetim yapısını sağlar ve tüm iş birimlerinin belirlenen kurallar dahilinde veri yönetimi yapmasını sağlar. Bu yönetim yapısı, veri kalitesini, güvenliğini ve uyumluluğunu garanti altına alır.
- Veri Güvenliği: Federatif yönetim, veri güvenliğini korumak için belirli standartlar ve politikalar uygular. Bu politikalar, verinin kimler tarafından kullanılabileceğini ve nasıl korunacağını belirler.
- Veri Uyumluluğu: Veriler, belirli düzenlemelere ve endüstri standartlarına uygun olmalıdır. Federatif yönetim, verilerin bu standartlara uygun olmasını sağlar.
Veri Ağı Mimarisiyle Karşılaşılan Zorluklar
Veri ağı mimarisi, büyük ve dağıtık sistemlerde veri yönetimi için etkili bir çözüm sunarken, bazı zorluklar da beraberinde gelir:
- Veri Tutarlılığı: Veri ürünlerinin farklı iş birimleri tarafından bağımsız olarak yönetilmesi, veri tutarlılığı sorunlarına yol açabilir. Verilerin senkronizasyonu ve tutarlılığının sağlanması karmaşık olabilir.
- Yönetim Zorlukları: Merkezi olmayan bir veri yönetim yapısı, her iş biriminin kendi veri ürünlerinden sorumlu olması anlamına gelir. Bu durum, her iş biriminin veri yönetimi konusunda yeterli bilgi ve kaynaklara sahip olmasını gerektirir.
- İletişim ve Koordinasyon: Verinin bağımsız olarak yönetilmesi, iş birimleri arasında iletişim ve koordinasyon eksikliği yaratabilir. İş birimleri arasında veri paylaşımı ve işbirliği sağlamak için iyi bir iletişim yapısı gereklidir.
Sonuç
Bu bölüm, Domain-Driven Design ve Veri Ağı (Data Mesh) arasındaki ilişkiyi detaylandırır. Veri ağı, veri yönetimini merkezi olmayan bir yapıya kavuşturmayı ve veriyi bir ürün olarak ele almayı önerir. Bu yaklaşım, iş birimlerinin kendi verilerini bağımsız olarak yönetmesine ve veri tüketicilerine yüksek kaliteli veri ürünleri sunmasına olanak tanır. DDD’nin bağlam sınırları ve domain odaklı yaklaşımı, veri ağı mimarisiyle uyumlu çalışarak, verinin dağıtık ve ölçeklenebilir bir şekilde yönetilmesini sağlar. Ancak, veri ağı mimarisiyle karşılaşılan veri tutarlılığı, iletişim ve koordinasyon gibi zorluklar da dikkatli bir planlama gerektirir. Veri ağı, modern veri yönetimi sorunlarına güçlü bir çözüm sunar, ancak doğru uygulandığında başarılı sonuçlar elde edilebilir.